Ergün Başkaya'nın 27 Ekim 2023 tarihli, "Cuma Hutbesi ve Atatürk Düşmanlığı" başlıklı köşe yazısı.

29 Ekim Pazar günü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun tam tamına 100. Yılını kutlayacağız.

Ve Bugün 27 Ekim Cuma.

Şükürler olsun ki;

Bugün de camiler Cuma namazı ile doldu.

Ben de Şirinevler Camisindeydim.

İmam hatip efendinin okuduğu Cuma hutbesinde, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılı konu edilmiş.

İmam efendinin okuduğu hutbenin ilk başı aynen şöyle;

“Cennet vatanımız, bizim için sadece bir toprak parçasından ibaret değildir. Bu topraklar, kıyamete kadar huzur ve güven içinde yaşamaya azmettiğimiz yurdumuzdur. Aziz şehitlerimizin canlarıyla, kahraman gazilerimizin kanlarıyla, Millî Mücadelemize önderlik eden devlet büyüklerimizin azim, gayret ve kararlılıklarıyla bize bıraktıkları yüce bir emanettir. Bu emanet her birimizin canından daha azizdir. Gerektiğinde can vereceğiz, canandan geçeceğiz, bütün varımızı feda edeceğiz; ancak ecdat yadigârı vatanımızdan İstiklâl Marşı’mızda da ifade edildiği gibi asla vazgeçmeyeceğiz.”

İmam efendinin Cuma hutbesi konuşması Filistin konusuyla devam etti ve sonu da aynen şöyleydi;

“Bu vesileyle, üzerinde yaşadığımız bu toprakları bize vatan kılan, yüz yıl önceki destansı mücadeleleriyle bağımsızlığımızı perçinleyen aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Rabbimiz, onların bıraktığı emanetlere sahip çıkabilmeyi bizlere ve nesillerimize nasip eylesin.”

Ve hutbe konuşması bitti.

Bir an, camiinin içinde değil de arka tarafındaki bahçe kısmında saf aldığıma sevindim.

Neden mi?

Allah aşkına, bu hutbenin hiçbir yerinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismi tek bir yerde geçiyor mu?

Hayır…

Atatürk’ün ismi hiç anılmıyor.

Cuma namazından bir saat sonra Şirinevler Muhtarı Ozan Özçelik’i aradım.

“Vatanın kurtuluşundan, Cumhuriyetin kuruluşundan bahsedildi ama hiç Atatürk’ün ismi geçmedi, dikkatini çekti mi?” diye sordum.

Ozan Muhtarın da dikkatini çekmiş.

Ve Diyanetin internet sitesinden ülke genelinde bu Cuma okunan hutbe metnini gönderdi bana.

Şirinevler Camii İmam Hatibinin hutbede okuduğu metnin bire bir aynısı.

Dedim ya, Allah’tan cami içinde değil de arka bahçe de saf tutmuşum diye.

Yoksa camii içinde “Atatürk ismini anmaktan neden bu kadar korkuyorsunuz, o olmasaydı bugün burada bu Cuma namazını acaba kılabiliyor muyduk?” şeklinde tepkimi koyardım.

Cemaatten bazı kişiler belki bana kızardı, belki de kızmazdı.

Ama o tepkiyi gösterirdim.

Ve orada bu tepkiyi gösteremediğim için şimdi kendi köşe yazımda göstermeyi, kendime bir görev bildim.  

Uzun sözün kısası…

Allah aşkına, neden Atatürk’ü sevmiyorsunuz?

Neden Gazi Mustafa Kemal Atatürk demeye yeriniyorsunuz?

İnanın ki bütün mantığımı zorluyorum ve bu anlamsız Atatürk antipatikliğine bir anlam veremiyorum.

O kadar düşündükten sonra ancak şu karar vardım.

Bir Türk,

Atatürk’ü sever.

Ama bir Yunan,

Bir İngiliz,

Ve hülasa,

Türk olmayan,

Atatürk’ü sevmez…