Atık yağ geleceğin suyunu tehdit ediyor. Belediyeler denetlemeli, vatandaş sorumlu davranmalı. Çocuklarımızın geleceği için duyarlı olmalıyız.

Kimi meseleler vardır; yalnızca çevre kirliliği değil, aynı zamanda derin bir vicdan kirliliğinin de göstergesidir. "Çevre kirliliği" dediğimiz şey bazen basit bir çöp değildir, bazen bir plastik şişe ya da sigara izmariti değil, doğrudan insanın sorumluluktan kaçışı, sessizliğe sığınışı, en büyük ihtiyacın kirletilişidir.

Geleceğin kurumasıdır...

Atık yağların hikâyesi, tam da böyle bir meselenin en somut örneği olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik bu sorun, yalnızca büyük şehirlerin değil, Karabük gibi kirliliği geçmişinde iliklerine kadar yaşamış daha yeni yeni yaşanabilir hale gelen kentlerin de geleceğini tehdit ediyor.

Bakın, rakamlar oldukça çarpıcı:
1 litre kullanılmış yağ, 1 milyon litre içme suyunu kirletiyor.

Bu, 15 insanın bir yıllık su ihtiyacını çöpe atmak demek.

15 insanın geleceğinden bir yılı haksızca, hunharca çalmak demek.

Belki biliyoruz belki bilmiyoruz ama ne yapıyoruz biz?

Kullandığımız o atık yağı lavaboya boca ediyoruz.. Ardından sıcak su döküyoruz başa bela olan bir atıktan daha kurtulduğumuzu sanarak.

Peki sonra...

Yetersiz temiz su kaynakları nedeniyle yazın sıcağında akmayan sulara isyan ediyoruz. Musluktan akan kirli suya, patlayan kanalizasyonlara, taşan rögar sularına bakıp “Neden?” diye soruyoruz.

Onu, bunu suçluyoruz.

"Altyapı yok, belediye nerede, neden çalışmıyor bunlar" diye sorumlu arıyoruz çevremizde.

Sanki cevabı bilmiyormuşuz gibi…

★★★

Öğrencilerin en çok bulunduğu, eğlence mekanlarıyla, öğrenci menüleriyle ünlü 100. Yıl Mahallesi, Karabük’ün en hareketli noktalarından biri. Dönerciler, tantuni ve fastfood dükkânları her daim günün her saatinde kalabalık. 7/24 açık mekanlar bile var. Bir çoğu bol yağda pişen lezzetleriyle ünlü, müşterilerini adeta cezbediyor.

Tavalar cızırdıyor, yağlarda tavuklar, patatesler kızarıyor. Derler ya, "lezzetin sırrı yağda saklıdır." diye.

Ancak bu lezzetin ardında büyük bir çevresel maliyet gizli:
Tonlarca kullanılmış yağ.

Peki bu yağlar nereye gidiyor?

Bildiğim kadarıyla belediyenin düzenli atık yağ toplama sistemi yok.

İşletmelerin önünde atık yağ depoları da bulunmuyor.

Peki bu yağlar ne oluyor?

Gözler yere çevrilince cevap ortaya çıkıyor aslında:

Rögar kapaklarının çevresinde simsiyah izler.

Yağdan kararmış taşlar.

Kaldırımlarda sürüklenmiş çöp poşetlerinden sızmış yağlar...

Hepsi geleceğe çöken susuzluğun ayak izleri.

Yer altına inen bir suç makinesi gibi...

★★★

100. Yıl ve Kılavuzlar Mahallesi sakinleri bilir: Yağmur sonrası rögarlar taşar, yollar pis sularla dolar.

Öğrenciler okul yolunda çamur ve atıklarla boğuşur.

Araçlar yolda kalır.

Vatandaş yürüyemez, koku ve sinekle boğuşur.

Peki neden?

Cevap basit:
Atık yağlar, kanalizasyon hatlarında birikerek tıkanıklığa neden oluyor. Eğimin az olduğu noktalarda bu birikim daha da kritik hale geliyor.

Sonuç:
Sel görüntüleri, sağlık riskleri ve toplumsal rahatsızlık.

Bu bir doğa olayı değil.

Bir ihmalkârlığın doğal sonucu...

Yönetmelik Var, Uygulama Yok!

2005 yılında çıkarılmış bir yönetmelik var: Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği. Açın okuyun, her şey açık ve net.

Atık yağ lavaboya dökülemez.

Uygun şartlarda biriktirilir.

İşletmeler olsun, konutlar olsun bu yağları yetkili, lisanslı firmalara teslim etmek zorundadırlar.

Öyle kafasına göre çöplere, rögarlara da dökemezler.

Dökemezler dökememesine ama her şey maalesef kağıt üzerinde.

Sadece kağıt üzerinde mükemmel.

Ancak pratikte?

Atık yağ toplama araçları yok.

Denetim mekanizması işlemiyor.

Uyarı yok.

Ceza hiç yok.

İşletmelere ve vatandaşa yönelik bilinçlendirme çalışmaları "hiç yok" diyecek kadar yetersiz.

Peki, bu yönetmelik, sadece raflarda, Resmi Gazete arşivlerinde mi kaldı?

Bu mesele aslında bir ahlak meselesidir.

Vicdan meselesidir.

Gelecek meselesidir.

Su hakkı meselesidir.

Sorumluluktur...

Elbette belediyeler bu denetimleri yapacaktır ama bu sorun, yalnızca belediyenin, bakanlığın veya yasal düzenlemelerin meselesi değildir.

7/24 sizi takip edemezler.

İşletmelerin mutfağına girerler ama evinizin mutfağına giremezler.

★★★

Bir damla yağ, bir milyon litre suyu zehirliyorsa, o yağı lavaboya dökenin, rögarlara atık yağları boca edenlerin vebali de en az o kadar ağırdır.

Ve o ağırlıkla;

Kendi ellerimizle geleceğimizi tüketiyoruz.

Çocuklarımızın içeceği suyu kirletiyoruz.

Yaşadığımız şehri boğuyoruz.

Suyumuzu zehirliyor, altyapımızı çökertiyor, çocuklarımıza kirli bir dünya bırakıyoruz.

Sonra da “Neden böyle oldu? Neden bu şehir artık yaşanmaz oldu?” diye sormaya devam ediyoruz.

Cevap aslında basit:

Çünkü yağı değil, vicdanımızı da lavabolara, rögarlara, çöplere döküyoruz.

Unutmayalım:
Temiz bir gelecek, bugün atacağımız sorumlu adımlarla mümkün.

Ya vicdanımızı uyandıracağız ya da çocuklarımıza kirlettiğimiz bir dünya bırakmanın utancını taşıyacağız.