Gerçek gazetecilik; bilgi, vicdan ve sorumluluk ister. Algı oyunlarıyla değil, hakikatle toplumu aydınlatmak gerçek gazetecinin işidir.

(Bu haftaki köşe yazıma Kimistene'nin ikinci bölümüyle devam etmeyi planlamıştım ancak yaşanan gelişmeler ve bu gelişmeler üzerinden oluşturulmaya çalışılan haksız algı operasyonları karşısında susmayı kendime yediremedim. Vatandaşlarımızın doğruları görmesine yardımcı olma sorumluluğu hissettim içimde. Elbette bu doğrular bazı kişileri rahatsız edecek olsa da; vicdanının sesini dinleyen, tarafsızlığı kendine şiar edinen, eleştirmeden önce araştıran, doğru ve yerinde analiz yapabilmek için günlerce bilgi toplayan biri olarak sessiz kalamazdım.
Kalamazdım çünkü algı operasyonlarıyla, dezenformasyon içerikli yorumlarıyla kişileri "tüh kaka" ilan etmek için kalemini silah gibi kullanma çabası içinde olan kişilerle hiçbir zaman ortak bir yanım olmadı.

Bu vesileyle tüm bu eleştirilerimden dürüst ve ilkeli gazeteci dostlarımı, büyüklerimi, kardeşlerimi tenzih ederim. Sözlerim onlara değil; gazetecilik maskesiyle dolaşan, algı tüccarlığı yapan sahte kimlik sahiplerinedir.
Ve elbette kendini o karakter içinde hissedenler mutlaka bir cevap yazacaktır bu gerçeklere; yine senaryolaştıracakları saçma sapan dezenformasyon içerikli mürekkeplerle doldurulmuş kalemlerinden dökülen kelimelerle...)

★★★

(Yine planladığım günde bu yazımı yayınlayamadım. Zira vatandaşımızın, halkımızın dertlerine ve endişelerine ortak olmamız gereken çok kötü günler yaşıyorduk.
Ciğerlerimizin en ücra köşesini tutuşturan orman yangınları…
Bu acılar sürerken en büyük acı olan ormanları unutup nasıl yayımlayabilirdim ki?
"Neyse ki atlattık" diyemiyorum ama çok daha fazla anlamını yitirmeden bu yazımızın da yayınlanma vakti geldi sanırım.)

Gazetecilik; sadece yazı yazmak, haber yazmak, sosyal medyada paylaşım yapmak, bir mikrofon tutmak ya da fotoğraf çekmek değildir. Hele ki kafe köşelerinde kahkahalar eşliğinde kahve yudumlarken kendine "gazeteci" etiketi yapıştırmak hiç değildir.

Çünkü gazetecilik; emek ister, araştırma ister, bilgi ister, okuma ister, kıyas yapma kontrolü ve tarih bilinci ister.

Ve en önemlisi, vicdan ister.

Gazeteciliği sadece "duyduğumu yazarım, duygularımı paylaşırım" düzeyinde algılayanlar, mesleğin ruhunu çoktan kaybetmişlerdir. Bilmeden yazan, araştırmadan suçlayan, kalemini hakikatin değil hırsının hizmetine sunan biri ne kamuoyunun vicdanını temsil edebilir ne de bu kutsal mesleğin ağırlığını taşıyabilir.

Gazetecilik;

Görmek değil görebilmek,

Duymak değil duyurabilmek,

Bilmek değil bildiğini aktarabilmek,

Gerçek doğruyu bulup anlatabilmektir.

★★★

"Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunmaz"

Halk arasında sıkça kullanılan bu cümle, gazeteciliğin şah damalarından akan kandır.

Gazetecinin karakteridir.

Bilgi sahibi olmadan yazılan her haber, hedef alınan her kişi, satır arasında çarpıtılan her detay birer iftiraya, birer algı operasyonuna dönüşür. Bir gazeteci öncelikle ne yazdığını, neden yazdığını ve kime ne etkisi olacağını düşünmek zorundadır.

Bilgi çağında yaşıyoruz ama ne acıdır ki bilgisizlik en kolay yayılan şey.

Çaresiz bir hastalık.

Oysa günümüzde bazı kişiler, gazeteciliği "kendi öfkesini kamuoyuna aktarma sanatı"na dönüştürmüş durumda. Kendi kişisel kırgınlıklarını, hesaplarını ve hatta komplekslerini yazılarına yedirerek, kamuoyunun zihnini kirletiyorlar.

Sözüm ona haber yapıyorlar ama kaynağı yok.

Belge yok.

Saha yok.

Araştırma hiç yok.

Sadece kulis…

Sadece dedikodu…

Ve bolca yönlendirme…

Bu, gazetecilik değil; organize karakter suikastıdır.

★★★

Kalem, Silah Değil Sorumluluktur!

Gazetecinin kalemi sivridir, evet.

Ama bu sivrilik, hakikati keskin şekilde anlatmak içindir; insanları kesip biçmek, halkın önüne hedef göstermek için değil.

Bir gazetecinin kelimeleriyle oynadığı her cümle, bir hayatı etkileyebilir. Yanlış yazılan bir başlık, eksik bırakılan bir bilgi ya da maksatlı bir yorum; bir insanın kariyerini, itibarını, ailesini hatta psikolojisini bile zedeleyebilir.

Kalemi "silah gibi" kullananlar, sadece etik sınırları değil, insanlık sınırlarını da çiğner.

Kendine gazeteci diyen ama eleştirel haberle karalama kampanyası arasındaki farkı ayırt edemeyenler, insanlığın gözünde kamu görevini suistimal ederler.

Ve ne yazık ki, günümüzde bu ayrımı fark edemeyenlerin sayısı gittikçe artıyor.

★★★

Gazetecilik masa başında yazılan tweetlerle değil, sokakta toz yutarak yapılır. Emniyet önünde saatlerce bekleyip bilgi almaya çalışmakla, tüm imkansızlıklar karşısında bile haber peşinde koşmakla, konu hakkında bilgi sahibi olmakla, araştırma yapıp yazmakla olur.

Bilgiye ulaşmak, belgeye ulaşmak, tanıkla konuşmak, uzman görüşü almak gerekir. Herkesin “duydum ama bilmiyorum” dediği bir yerde, gazeteci “öğrendim ve kanıtladım” diyebilendir.

Bu nedenle gazetecilik, emek ister.

Kafe köşelerinde "şunu da şöyle yazarım", "şuna biraz giydireyim", "şu cümleyi koyarsam gündem olur" planlarıyla yapılacak bir iş değildir.

★★★

Gerçek, geç de olsa ortaya çıkar. Çünkü hakikatler hiç yorulmaz. Ve gazeteci, bu gerçeği sabırla kazıyan kişidir. Yanlış yönlendirmeler, taraflı yorumlar, kişisel öfkelerle gazetecilik yapılmaz. Yapıldığında, bu meslek itibarını kaybeder, okur güvenini yitirir.

Her mesleğin omurgası vardır; gazeteciliğin omurgası ise adalet ve objektifliktir. Kaleminizi ne kadar sivriltirseniz sivriltin, eğer içinde vicdan yoksa, yazdıklarınızın sadece dumanı kalır, ateşi değil.

Birilerini hedef göstermek kolaydır.

Yıpratmak, suçlamak, karalamak da öyle.

Zor olan; belgeyle konuşmak, bilgiyle aydınlatmak, dürüstlükle toplumu bilgilendirmektir.

Gazetecilik, yüreği olanların işidir. Çünkü doğruyu yazmanın bazen bedeli çok ağır olur.

Ve eğer gazeteci kalemini haksızlık karşısında değil, kişisel çıkar için kullanıyorsa; artık o kişi bir gazeteci değil, sadece elinde kalem taşıyan bir algı tüccarıdır.

Buna en güzel ve güncel örneklerden biri, Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse üzerinden yürütülen mesnetsiz eleştirilerdir. Başkan Köse'nin orman yangınlarına karşı duyarsız kaldığı, itfaiye araçlarını yangın bölgesine göndermediği ve yangın devam ederken refüj sulattığı gibi iddialar sosyal medyada dolaşıma sokuldu.

Gerçekleri araştırmadan, bilgi sahibi olunmadan yapılan “Safranbolu Belediyesi refüj suluyor, yangına gitmiyor” şeklindeki söylemler, gazeteciliğin değil, algı operasyonunun ürünüdür.

Bilgisizliğin ve önyargının en görünür halidir.

Peki nedir gerçek?

Safranbolu Belediyesi, yangının başladığı ilk andan itibaren 4 itfaiye aracı, 2 arazöz ve 18 personelini yangın bölgesine yönlendirmiştir. Üstelik bu destek, anlık bir refleks değil; sistemli ve koordineli bir şekilde sürdürürmüştür. Ancak Başkan Elif Köse, bu süreçte reklam yapmamış, kamera önünde poz vermemiş işini sessiz sedasız yapmayı tercih etmiştir.

Her türlü olumlu veya olumsuz şartlarda kendini büyük gösterme sevdasıyla absürt, akla ve mantığa sığmayan reklamlar yapmamıştır. 'He-Man güç bende'cilik oynamamış, algı yaratmamıştır.

Aslında işin gerçek ama trajik yanı şudur: Eğer tüm personel ve araçlar ormanlık alana gönderilmiş olsaydı ve tam o esnada Safranbolu’da bir yangın çıksaydı, yangına müdahale edecek itfaiye personeli ve araçları, büyük miktarda su taşıyan tankerler olmasaydı bu sefer “neden şehirde önlem almadınız” sorusuyla aynı kişiler yine saldıracaktı.

Yine hedef göstereceklerdi.

"Şehirde tedbir amaçlı neden itfaiye aracı ve personel bırakmadın” diye yerden yere vuracaklardı.

Çünkü mesele gerçekler değil, senaryoları önceden yazılmış yıpratma, halkının gönlünden düşürme, değersizleştirme, vatandaştan koparma, iftira ve algı hikayeleridir.

Oysa Karabük Belediyesi de aynısını yapmıştı. Tüm araçlarını yangın bölgesine göndermemiş şehirde yaşanabilecek olumsuzluklara karşı acil müdahale ekibini bünyesinde tutmuştu.

Tutmasaydı hata ederdi zaten.

Doğrusu da budur.

Siz hiç geride yedek güç bırakmadan tüm güçleriyle savaşa giden komutan gördünüz mü..?

(Ve ben bu köşe yazımı hazırladıktan iki saat sonra (25 Temmuz 2025 Cuma) ajanslara üzücü bir yangın haberi daha düştü. Köyiçi mevkiinde, Yılmaz Kavuşturcu'nun konağının yanında yangın çıkmış.
(SAFRANBOLU'DA KONAK MÜŞTEMİLATINDA YANGIN PANİĞİ)
Şayet Başkan Köse, tüm itfaiye birimlerini ve sulama araçlarını orman yangınlarına gönderip şehirde yangınlara karşı bir ekip ve araç bırakmamış olsaydı, şu anda Kavuşturcu'nun konağında ve belki de onlarca konağın yerinde, kül yığınlarından tüten duman görüntülerinden başka bir şey kalmamıştı.)

Peki, hiç sordunuz mu bir bilene veya hiç düşündünüz mü kendi kendinize "bu ormanlardan kim sorumlu?" diye..?

Ama mesele bu değil!

Mesele, gerçekleri yazmak da değil.

Mesele, kime saldıracaklarını önceden belirleyip sonra da ona uygun bir senaryo yazmak.

Gazeteci her şeyi bilemez ama neyi bilmediğini bilecek kadar erdemli olmalıdır.

Kamuoyuna duyurulan her bilgi ya doğruluğun hizmetindedir ya da düşmanlığın.

Ve eğer bir kalem düşmanlık için oynatılıyorsa, o artık gazetecinin değil, fitne tüccarının kalemidir.

Gazetecilik;

Yargılamak değil, anlamaktır.

Karalamak değil, aydınlatmaktır.

Ne bir zehirli dildir ne de bir düşmanlık aracıdır.

Ve en önemlisi; kişileri hedef göstermek değil, kamuoyunu doğru bilgilendirmektir.

İşte bu yüzden...

Her eline kalem alan gazeteci olmaz.

Her yazı da haber değildir.

Ama hakikat her zaman her yerde dimdik durur.

Ve o hakikati savunmak, gerçek gazetecinin görevidir.