Engin Koçali 'nin 26.09.2023 tarihli ve "TOPLUMLARIN ORTAK SORUNU: HAKSIZLIK" Başlıklı Köşe Yazısı

Haksızlık deyince aklıma hep Sokrat'ın ölüme mahkûm edildiğinde eşine verdiği, insanı düşünmeye iten cevabı gelir.

Ölüme mahkûm edilen Sokrat'ın eşi, onu son defa görmek için ziyarete gelir ve ona, "Haksız yere öldürülüyorsun" diye ağlamaya başlar. Sokrat buna dayanamaz ve şu cevabı verir:

"Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim?"

Hak, hukuk, adalet, en çok kullandığımız kelimelerden değil mi? Hatta bir şarkı gibi beyinlerimize kazılan...

Yaradan'ın, "Bana kul hakkıyla gelmeyin!" diye emredeceği kadar büyük ve önemli olan.

Günde onlarca kez kullanırız ama uygulamaya geldi mi de nedense hep kulak ardı ederiz. Çünkü haksızlık, her toplumda var olan büyük bir sorundur.

★★★

Özel sektörde yaptığım yöneticilik hayatımda birçok insanla beraber çalıştım. Sorumluluğum altında çalışanlara ve yeni işe girenlere ilk başta hep aynı şeyleri söylemişimdir.

"Bizimle çalışmak mı istiyorsun?

O zaman önce işini seveceksin. Sevmesen bile sevmek için uğraşacaksın. İşyerinin kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalacaksın ve verilen görevleri layıkıyla yerine getireceksin.

Yok olmuyor bir türlü sevemiyor musun işini, sıkıyor mu seni?

O zaman bırakıp gideceksin. Ne çalıştığın yerin adını lekeleyeceksin ne amirlerine laf getireceksin ne de kendini küçük düşüreceksin. Bulunduğun ortamında huzurunu bozmayacaksın, kimsenin de hakkını yemeyeceksin."

Hep ilke edinmişimdir bunu kendime, öyle olmak için de uğraşmışımdır. Onun için de gittiğim her kurumda, her işletmede çalışanların işlerini hep severek yaptığını düşünmüşümdür ve onlara karşı bu sevgilerinden dolayı saygılı olmaya çalışmışımdır ama onlardan da hiçbir haksızlığa maruz bırakılmadan saygı görmek istemişimdir.

Oysa, Karabük Merkez İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü 'nde şahit olduklarım...

Babam kimlik kartını kaybetmişti. Kimlik bilgileri yanlış kişilerin eline geçmeden ve kimliği üzerinden yapılmış kötü işlemlerle karşılaşmamak için iki gündür E-Devlet üzerinden "Kimlik Kartı İptali" için uğraştık ama, sürekli hata ile karşılaştığımızdan bir türlü işlemi gerçekleştiremedik.

Durum böyle olunca Karabük Merkez İlçe Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü 'ne gitmeye karar verdik.

İçimizden ettiğimiz, "İnşallah Kimlik Kartı art niyetli insanların eline geçmemiştir" dua ve temennisiyle gittik Nüfus Müdürlüğüne.

Müdürlüğe vardığımızda şöyle bir ortalığa baktım, 1-2 kişi var. "İşlem fazla uzamayacak" dedim kendi kendime.

Sevindim!

Çünkü babam 95 yaşında ve gut hastası. Ayakları, ölçüsünde ayakkabı bulunamayacak derece şişkin ve yürümekte zorluk çekiyor.

Hemen numaratörün başına gidip numara almaya çalıştım ama olmadı. Birkaç kez uğraştım, yine olmadı.

Alamadım ve "bu işlem için önce internet üzerinden randevu almalısınız" uyarısıyla karşılaştım.

Uyarının ardından cep telefonuyla E-Devlet uygulamasına girip saat 10.10'a randevu oluşturdum. Ardından tekrar numaratörün başına geçip numara almak için işlemleri yaptım ve '3' numarasını aldım.

Saate baktım 10.08

İşlemlerin yapıldığı içeriye doğru baktım, 8 kadar görevli memur kimi vatandaşın kendisiyle görüşüp işlemler yapıyor, kimi önündeki bilgisayar ekranına bakıp, kimi de elindeki evraklar üzerinde bir şeyler yapıyor. Sonra salona baktım, 1-2 kişi var. "Oh be kimseciklerde yok, işlemler uzun sürmez ve babam da bekleyip fazla yorulmaz" diye düşündüm.

O arada, "Kaçıncı sıradayız" diye bir merak uyandı içimde ve tekrar içeriye doğru masalarının yukarısında tavana asılı bulunan numara sırasını gösteren ekranlara baktım, 600'lü bir rakamı gördüm ilk başta ama hemen yanı başındaki ekranlardaki numaralar daha çok dikkatimi çekti ve diğerlerini alakasız rakamları gösterdiği için önemsemedim bile. Çünkü 1 ve 2 rakamları yazıyordu onlarda.

"1 ve 2... Demek ki sıra bize gelmiş..." diye düşünürken ekranında 2 yazan üçüncü masadaki memur yerinden kalktı ve dışarıya çıktı.

Gardım düşer gibi oldu ama "olsun" dedim kendi kendime, "1 numaralı vatandaşın işlemini yapan memur burada, vatandaşın işlemini bitirince ardından bizi alacak nasıl olsa" diye düşünürken O'da işlemleri tamamladı ve vatandaşı selametle uğurladı.

'Sıra bize geldi, şimdi bizim numara yanacak' diye beklerken, memur masasındaki cep telefonunu aldı ve kendince kurcalamaya başladı.

Saate baktım 10.14

"Akşama kadar kurcalayacak değil ya, birkaç dakikaya bırakır ve numaratöre basıp bizi çağırır" diye düşünürken ıkıla sıkıla genç ve alımlı bir kadın girdi içeri. Kapıya en yakın ikinci masada olduğu ve cep telefonuyla uğraştığı için 'boşta duran memur' imajı veren memura gidip sıra kendinde olmamasından dolayı yaşadığı eziklikle özür dilercesine, "bir şey sorabilir miyim?" dedi.

"Buyurun" dedi memur.

Genç kadın, bir şeyler anlatırken 15-20 saniye kadar sonra memur, eliyle koltuğu göstererek oturmasını rica etti. Oturdu genç kadın ve konuşmaya devam etti. O, konuşmaya devam ederken memur, olayı anlamış olacak ki bilgisayar ekranına bakarak çalışmaya devam etti.

Zoruma gitmişti

Karabük'te bulunan bir kamu kurumunun önünde babamla birlikte sıra beklerken, numarası olmayan ve sadece "bir şey sormak için" içeri giren genç kadının öncelikli olarak işleme alınması beni çok üzmüştü.

95 yaşındaki babam sırası geldiği halde numaratöre basıp içeri alınmazken, sadece soru sormak için içeri giren genç kadının işlemlerinin anında yapılması kabul edilemez bir durumdu.

Acaba bizde mi bir hata vardı, çok mu saftirik duruyorduk. Yoksa salağa falan mı benziyorduk.

Kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildi!

Kabul edemezdim de...

Genç kadın işlemlerini tamamlayıp kalkınca, memurun yanına gittim ve "randevusu olanlar kendileri mi geliyor, yoksa numaraya göre mi çağırıyorsunuz?" diye sordum.

"Numara sırasına göre alıyoruz." dedi. Ardından "sizin numaranız kaç?" diye sordu.

Numaratörün verdiği kâğıdı göstererek "3" dedim. O anda ani bir hareketle bilgisayarına uzandı ve ardından bana döndü ve "sizin numaranız başka bir yerde yanmış. Ben ... numaralı vatandaşa bakacağım." dedi.

Bizi savsaklama niyetindeydi. Hemen diğer masalardaki numaralara baktım. Hiçbirinde 3 rakamını görememiştim.

"Hani" dedim, "nerede yanıyor 3?"

Cevap vermedi. O anda diğer memur, onun yaptığı hatayı telafi edercesine kullandığı bir ses tonuyla "buyurun, ben yardımcı olayım size. Numaranız kaç?" dedi.

"3" dedim ve o masaya yöneldim.

Anlattım; babamın kimlik kartını kaybettiğini, E-Devlet üzerinden 2 gündür kimlik iptali yapamadığımızı, yeni kimlik kartı çıkaracağımızı...

"Problem değil, hallederiz hemen buradan." dedi. Ardından babama dönüp, "Siz şöyle oturun amca, ayakta beklemeyin." sözleriyle kibarca sandalyeyi işaret etti ve işlemlere başladı.

O işlemlere başladı başlamasına da babamın uğradığı haksızlık karşısında içim içimi yiyordu. 95 yaşında hasta bir adamın "sıra ve yaş haksızlığı" na maruz bırakılarak keyfi yere bekletilmesini kabul edemiyordum. Üstelik bu adam, Karabük'e kuruluş yıllarından beri çeşitli alanlarda onlarca hizmeti dokunmuş bir kişi.

Hadi bırakın bir kenara Karabük 'e verdiği hizmetleri, karşındaki 95 yaşında bir insan; ayakta zor duran, torununun torunu olan...

Böyle mi olmalıydı..?

Hala içim içimi yiyordu...

İçimdekini kusmalıydım ve babamın uğradığı haksızlığı dile getirmeliydim.

İşlemleri yapan memura, "randevusu olan kişileri nasıl alıyorsunuz rastgele mi, numaraya göre mi?" diye sordum.

"Numaraya göre tabii ki." cevabını verdi.

İstediğim cevabı almıştım ama ikinci bir cevabı da almak istiyordum.

"Peki 65 yaşının üzerindekiler için bir önceliğiniz var mı?" diye sordum.

"Olmaz olur mu, 65 yaş üzeri her zaman önceliklidir." dedi kibarca.

İşte şimdi tam olmuştu ve o can alıcı sözü söyleme zamanı gelmişti:

"Benim babam 95 yaşında ve üstelik sıra ondayken numaratöre basıp alınmadı."

Bir şey diyemedi memur ama aralarında bir masa bulunan ve numaratörüne basıp bekleyen vatandaşı çağırmak yerine cep telefonunu kurcalarken, "bir şey sorabilir miyim" diye yanına gelen, randevusu var mı yok mu bilmem ama numaratörden alınan numarası bile olmayan genç ve alımlı kadına öncelik veren memur atladı hemen söze: "o anda bende başka numara yandı."

Yedik mi?

Saf salak değiliz, tabii ki yemedik.

Sadece HAKK 'a havale ettik...