Deprem gibi doğal afetler, yalnızca yerin değil, duygularımızın da sarsılmasına neden olur. Birdenbire gelen sarsıntı, ardından belirsizlik, panik ve korku. Bunlar yalnızca o an yaşanmaz; günler, hatta haftalar boyunca bedenimizde ve zihnimizde iz bırakabilir. Sürekli yer sallanıyormuş gibi hissetmek, geceleri uyuyamamak, irkilmek, kaslarımızın hep gergin olması ya da zihnimizin hep “Ya yine deprem olursa ?” sorusuna takılması… Bunların hepsi, aslında beynimizin bizi korumaya çalışmasının doğal sonuçlarıdır. Bir tehdit algılandığında bedenimiz devreye girer. Bu yüzden yaşadığımız tepkiler, bir "bozukluk" içinde olduğumuzu değil, aslında sistemimizin çalıştığını gösterir.
Yine de bu sürecin en kırılgan taraflarından biri, güven duygusunun sarsılmasıdır. O yüzden kendimizi yeniden güvende hissetmeye ihtiyacımız var. Bu; evin güvenliğini kontrol etmekten, bir deprem çantası hazırlamaktan, rutinlerimize küçük küçük geri dönmekten, bilgi kirliliğinden uzak durmaktan geçebilir. Düzenli yürüyüş yapmak, rutin işlerimiz gibi günlük hayatı hatırlatan şeyler bazen düşündüğümüzden çok daha iyileştirici olabilir. Bununla birlikte sosyal medya ve haber kanallarından gelen yoğun bilgi akışı ve görüntüler kaygıyı artırabilir. Özellikle bu dönemde, ne zaman mola vermemiz gerektiğini bilmek de kendimize iyi bakmanın bir parçasıdır. Kaygı, böyle zamanlarda en sık görülen duygulardan biridir. Kimi zaman “Böyle hissetmek normal mi?” sorusuyla gelir, kimi zaman da birden bastırır. Burada düşüncelerimizin olasılık mı yoksa gerçek mi olduğuna dikkat etmemiz gerekir. Ancak bazen hiçbir şey işe yaramıyor gibi hissedebiliriz.
Uyku problemleri yaşanıyorsa, iştah tamamen bozulduysa, gün içinde dalıp gitmeler sıklaştıysa, hatta “Hiçbir şeyin anlamı kalmadı” hissi varsa; o zaman, bir uzmana başvurmak çok kıymetlidir. Bu süreçte alınacak psikolojik destek bir zayıflık değil, aksine kendimize ve hayatımıza değer vermenin çok güçlü bir yoludur. Bu süreç yalnızca bizim değil, çevremizdekilerin de etkilendiği bir dönemdir. Yakınlarımızla konuşurken çoğu zaman “Ne desem, nasıl yardımcı olsam?” diye düşünürüz. Oysa çoğu zaman söylenmesi gereken en güçlü cümleler çok basittir: “Buradayım”, “Seni dinliyorum”. Sessizce yanında durmak, yargılamadan dinlemek bile başlı başına bir destek olabilir.
Çocuklar içinse durum biraz daha farklıdır. Onlar ne olup bittiğini anlamlandırmakta zorlanabilir; ama bizim hissettiklerimizi çok iyi hissederler. Gözlerimizdeki kaygıyı, ses tonumuzdaki tedirginliği, beden dilimizdeki gerginliği fark ederler. Bu yüzden onlarla konuşurken dürüst ama sade bir dil kullanmak önemlidir. “Deprem korkutucu olabilir ama şu anda güvendeyiz.” gibi açıklamalar, onların dünyasında anlam yaratır. “Korktun mu?” demek yerine “Sen ne hissettin?” diye sormak, duygularını bastırmalarını değil, paylaşmalarını sağlar. Ayrıca çocuklar için en güçlü güven duygusu, tanıdık şeylerin devam etmesidir. Yemek saati, oyun vakti, uyku düzeni gibi günlük rutinlerin korunması, onların kendilerini yeniden güvende hissetmesine yardımcı olur.
Psikolog Eren Boz,'' Şunu unutmamak gerekir ki travma sonrası iyileşmek zaman alabilir ama mümkündür. Herkesin bu süreci farklıdır ve kimsenin temposu bir diğerininkiyle aynı olmak zorunda değildir. Küçük adımlar, anlayışlı bir yaklaşım ve birbirimize gösterdiğimiz destek, iyileşmenin en sağlam zeminini oluşturur.' 'dedi.