Bazı insanlar için belirsizlik neredeyse tahammül edilmez bir durumdur. Ne olacağını önceden bilmek, olasılıkları hesaplamak, riskleri sıfırlamak, her ihtimali düşünmek. VBunlar, dışarıdan bakıldığında planlı ve düzenli bir yaşam izlenimi verir. Ancak bazen bu düzen ihtiyacı, yerini fazlasıyla yorucu bir kontrol etme çabasına bırakabilir.
Aşırı kontrolcülük, genellikle yüzeyde kendini “sorumluluk sahibi olmak” şeklinde gösterir. Kişi sadece kendini değil, etrafındaki herkesi ve her şeyi gözetim altında tutmak ister. İşlerin onun istediği şekilde gitmesi, düzenin sürmesi, kimsenin hata yapmaması ya da duygusal bir karmaşa çıkmaması önemlidir. Ama bunun arkasında çoğu zaman daha derin bir ihtiyaç yatar: güvende hissetmek.
Hayat öngörülemez bir şekilde aktığında, bazı insanlar için bu bir tehdit gibi algılanır. Geçmişte yaşanan kaotik deneyimler, ani kayıplar, sarsıcı olaylar veya sadece kontrol edilemeyen durumlara karşı geliştirilen erken stratejiler, zamanla yerleşik bir davranış biçimine dönüşebilir. Böylece kişi farkında olmadan şunu öğrenmiştir: “Her şeyin kontrolümde olması gerekiyorsa, ancak o zaman güvende olurum.”
Bu da zamanla esnekliğini kaybeden, ilişkilerde zorlanan, kendine ve başkalarına karşı toleransı azalan bir yaşam biçimine yol açar.
Aşırı kontrolcü bireyler için belirsizlik sadece rahatsız edici değil, bazen neredeyse tehdit edici olabilir. Bu nedenle:
• Plan dışı gelişmeler kaygı yaratır,
• Başkasının müdahalesi rahatsızlık verir,
• Her şeyi kendi yapma isteği ön plandadır,
• “Ya bir şey eksik kalırsa?” düşüncesi bitmek bilmez.
Bu durum zamanla kişinin çevresiyle olan ilişkilerini de zorlar. Karşı taraf kendini sürekli denetlenen, yönlendirilen ya da yeterince özgür olamayan biri gibi hissedebilir. Bu da ilişkilerde gerginliğe, hatta uzaklaşmaya neden olabilir.
İşin ilginç yanı, kontrol etmeye çalıştıkça kontrol duygusu genellikle azalır. Çünkü hayatta her şey öngörülemezdir. İnsan davranışı, duygu durumları, beklenmedik gelişmeler… Hepsi bir noktada kontrol sınırlarının dışına taşar. Aşırı kontrolcü yapıya sahip bireyler bu taşmayı bir başarısızlık olarak algılayabilir ve daha da sıkı tutmaya çalışırlar. Bu da döngüyü devam ettirir.
Oysa kontrol etmeye çalışmakla yön vermek arasında önemli bir fark vardır. İlki kaygıya dayanır; ikincisi farkındalığa. Aşırı kontrol eğilimi, çoğu zaman kişinin içsel belirsizlikle baş etme biçimidir. Ama dışarıdan gelen etki değil, içeride taşınan duygu bu eğilimi besler.
Bu tür bir kontrol ihtiyacıyla yüzleşmek kolay değildir. Çünkü kişi bu stratejiyi uzun yıllar boyunca kendini korumak için geliştirmiştir. Bu yüzden ilk adım, bu davranış biçimini yargılamadan fark etmektir:
• “Şu anda neyin dağılmasından bu kadar korkuyorum?”
• “Kimin sorumluluğunu fazladan taşıyorum?”
• “Neleri kontrol edemediğimde kendimi yetersiz hissediyorum?”
Bu sorularla birlikte kişi, sadece dış dünyayı değil, kendi iç dünyasını da izlemeye başlar. Ve zamanla fark eder ki, bazı şeyleri bırakmak da bir tür denetimdir. Çünkü her şeyi kontrol etmek mümkün değil; ama tepki verme biçimini seçmek her zaman mümkündür.
Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk ,''Kontrol edemediği şeylerle birlikte yaşamayı öğrenen biri, kendi sınırlarını daha net çizebilir. Ve bu sınır, yalnızca diğerlerini dışarıda bırakmak için değil, kendine yer açmak için de gereklidir.'' dedi.