Bazı şarkılar vardır insanı maziye götürür ama bir daha geri getirmez, orada bırakır bir başına.

Hıçkırıklarıyla boğar...

"Gel Teskere" şarkısıyla Türkiye olan Esmeray'ın "Unutma Beni" şarkısı gibi mesela.

"Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım 
Unutma beni 
Unutama beni
" diye başlayıp;
...
"Unutmaya çalışırken 
Sen de unutma beni 
Unutama beni
" diye biten...

Dinlediğinde bugünlerden alıp maziye götürür seni ama, bir başına bırakır ve hıçkırıklarıyla boğar.

Dönemezsin geri...

Çırpınmaların nafiledir, kalırsın yaşadığın zaman yolculuğundaki küçücük bir noktada, kımıldayamazsın.

Onlarca, yüzlerce dinlersin şarkıyı ve dinledikçe daha da hatırlayıp daha da derinlere dalarsın...

Hıçkırıklar boğar seni ama, aslında boğulduğun hıçkırıklar başkasının değil kendi hıçkırığındır; anlayamazsın!

40'ın altındakiler bilmez, hayal bile edemezler belki ama, kemâle ermiş 'yüreği gençler' imiz çok iyi bilirler.

O mükemmel sesin inceliğinde dinlediğiniz şarkıyla koparsınız; en ücra köşelere gidip, erirsiniz gözlerinizden düşen birkaç damlayla...

Hangimiz, dinlerken şarkıyı eskilere uzanıp, Yenişehir sinemasının yazlık kısmındaki yüzlerce yıllık ağaçların altında, mavi boyalı tahta sandalyelere oturup çayımızı, bağlar gazozumuzu yudumladığımız günleri, duyulan özlemle nemlenmiş gözlerin hüznünde hatırlamaz?

Kim, o günleri tekrar yaşamak istemez ki...

Hüzünlü dakikaların, saatlerin, günlerin, haftaların mekanıydı Yenişehir Sinemasının yazlık bölümü. 

Neden mi hüzünlüydü?

Okulların kapanmasına iki ay kala açılan yazlık sinema gündüzleri, şen şakrak neşe içinde mutlulukla geçen iki ayın sonunda okulların kapanmasıyla ayrılıkların başlangıcının habercisi ve noktası oluyordu da ondan.

Peki, ya gece yıldızların ve ay ışığının altında film seyretmenin keyfi...

Ya da vizyona ilk çıkacak filmlerin galalarının yapıldığı muhteşem organizasyonları, gösterileri...

Barış Manço'nun, Cem Karaca'nın, Sezen Aksu'nun, Esmeray'ın, Yeliz'in, Yeşim'in, Erol Evgin'in, Ersan Erdura'nın, Zeki Müren'in, Edip Akbayram'ın, Selçuk Alagöz'ün, Ayla Algan'ın, Ayten Alpman'ın, Selda Bağcan'ın, İskender Doğan'ın, Semiha Yankı'ın, Selçuk Ural'ın, Adnan Şenses'in, Özdemir Erdoğan'ın, Gönül Yazar'ın, Tanju Okan'ın, Kâmuran Akkor'un, Melike Demirağ'ın, Nilüfer'in, Nükhet Duru'nun, Nil Burak'ın, Neco'nun, Zerrin Özer'in, Yasemin Kumral'ın, Taner Şener'in, Seyyal Taner'in (ismini unuttuklarımdan ve hatırlayamadıklarımdan özür dilerim) Yenişehir sinemalarında ve Havuzlu Bahçe'de verdikleri O muhteşem konserleri...

Unutulur mu hiç?

UNUTULMAZ..!

★★★

Biz, DÜNüz!

Dünü hatırlayıp yâd ile geçiririz günlerimizi.

Ve hep deriz;

Unutmayacağız!

Yenişehir sinemasının kapatılıp 'yok olmaya' terkedilişini,

100 Evlerin yok edilmesini,

Haliçinin yok edilip esnafın güçlü sermaye karşısında çökertilip sindirilmesini ve eritilmesini,

Havuzlu Bahçe'nin katledilmesini,

Memurlar Kulübünün zamanın yıpratılmasına bırakılmasını,

Mühendisler Kulübünün çürümeye terkedilmesini,

Asırlık ağaçların kesilmesini; üstelik Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kurulmasında öncülük eden yabancı mühendislerin eğlendiği binlerce yıllık ağaçların, şemsiye gibi açmış dallarının gölgesi altına yapılmış pistin yok edilip çevresindeki devası ağaçların başka bir yer kalmamış gibi kesilmesini,

Sırf siyasi ağırlığı var diye boktan bir yıkama yağlama kanalını kurtarma ayağına koskaca bijon ve makina fabrikasının yıkılmasını, iflasa sürüklenmesini,

Karabük Demir Çelik Fabrikalarının özelleşmesiyle sit alanı ilan edilen binalarının dış görünümünün keyfice ve bilinçsizce değiştirilmesini,

Yazıcı ailesi tarafından kız yurdu olsun diye bağışlanan, kapatılıp ardından göçmenlere tahsis edilmesiyle vasiyetine yapılan ihaneti...

★★★

Zaman değişiyor!

Şimdi gelecek var...

Ve GELECEK te yâd edecek sizleri.

Acımasızca soracak;

Benim babamın, annemin, dedemin, büyükbabamın, anneannemin, babaannemin gittiği, eğlendiği mekanları neden çürümeye terk ettiniz?

Film galalarının yapıldığı Türkiye'nin en lüks sinemasını neden kapattınız?

Karabük gökten mi düştü, tarihi nerede? Çarşısı nerede, binaları nerede?

Mirası olarak mezarlıklarından başka ne bıraktınız?

Mühendisler Kulübünü ben de çocuklarıma anlatabilecek miyim?

Havuzlu Bahçe'yi ölmeden görebilecek miyim?

Peki, ya yazlık sinemayı...

Orada ay ışığı ile aydınlanmış gökyüzünden aşağıya sarkan yıldızların altında film seyredebilecek miyim?

Sevgilimle yaşadığımız ayrılığa O asırlık ağaçlar şahit olacak mı?

Annemin, babamın, teyzemin, halamın, dayımın, amcamın, dedemin, anneannemin, büyükbabamın, babaannemin yaşadığı bu şehre Türkiye'nin en meşhur sanatçıları konser vermek için geliyormuş; hatta birbirleriyle yarış halindelermiş ve onlar da rahat rahat izlemeye, dinlemeye gidiyormuş; şimdi ben, neden; bırak konserleri, konser bile göremiyorum?

Karabük'ün sosyal hayatını niye sıfırladınız ve bizi akıllı telefonlara, üç beş çapulcuya mahkûm ettiniz?

★★★

Bu kadarla mı sınırlı kalacak sanıyorsunuz..?

Benim aklıma gelmeyen ama, Onların aklından geçen, takıntı haline gelmiş soracağı binlerce soru var.

★★★

Çıkın sokağa ve önünüzden geçen gençlere sorun, "kaç tane açık hava konserine gittin" diye ve aldığınız cevap karşısında biraz düşünün.

Ardından şunu sorun ama aldığınız cevap karşısında oturup düşünmeyin; sorgulayın sadece. 

"Karabük'ün konsere en uygun yeri neresi"

★★★

Bir kaç gün önce olanları biliyorsunuz.

Düşüncesizce seçilmiş bir yerde amatörce düzenlenmiş bir konserle gençler dolduruşa getirildi, kavgalar edildi, birbirine girdi, saygısızlığa, rahatsız etmelere teşvik edildi.

Gençler mi suçlu sizce?

Kentin ileri gelenleri, Sivil Toplum örgütleri, Kanaat önderleri geri planda durup; gençliği kendi haline bırakıp, kışkırtıcı söylemlerle gençleri yönlendirenlere bıraktınız meydanı.

Suçlu gençler değil; SİZLERSİNİZ...

Evet yanlış duymadınız; SİZLERSİNİZ!

Bir daha ve üzerine basa basa söylüyorum; S İ Z L E R S İ N İ Z !

Karabük'ün gençlerinin sosyal aktivitelere olan ihtiyaçlarını görmezden geldiniz, imkan sunmazdınız ve kısıtladınız.

Sosyal aktivitelerde, verilen değerlerde, arzularında, taleplerinde, beklentilerinde yalnız ve sahipsiz bıraktınız.

Yönlendirerek kargaşa çıkartanların kural tanımazlığa, saygısızlığa, sevgisizliğe, isyana sürükleyen kişilerin ellerine terk ettiniz, yapayalnız bıraktınız.

Kent Meydanını bile çok gördünüz...

Sosyal aktivitelere susamış gençleri ne zaman patlayacağı belli olmayan bombaya dönüştürdünüz.

Nihayetinde oldu da...

Kötü bir konserde kimseye yakışmayan kötü olaylar yaşandı.

★★★

Şimdi bakın haber sitelerine, gazetelere, TV haberlerine aynı nakarat, aynı söylem; "Siyasiler Meydanlara İniyor"

Bence siyasiler meydanlara falan inmeden önce otursun ve başını alıp iki elinin arasına düşünsün!

Kendi saplantılı fikirlerince değil, sadece insanca düşünsün...

Özgürce!

Karabük Gençliğince...

Karabük Gerçeğiyle..!

Karabüklü gibi...

Ama unutmayın ve bilin;

KARABÜK, DÜNÜ, BUGÜNÜ ve YARINI KESİNLİKLE UNUTMADI, UNUTMUYOR ve UNUTMAYACAK!

Sonra da anacak; dünü, bugünü ve yarını...

★★★

Şimdi soru şu;

Nasıl Anılmak İstersiniz?

Editör: Haber Merkezi