AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin ile Gazete Habertürk muhabiri Kübra Par çok özel bir röportaj yaptı.

Şahin, röportajda hayatının en özel bölümlerini paylaşırken, siyaset ve ülke yönetimi ile ilgili de önemli açıklamalarda bulundu.

İşte Gazete Habertürk’den Ece Oğultürk’ün fotoğrafları ile Kübra Par’ın Mehmet Ali Şahin ile çok özel röportajı.

Mehmet Ali Şahin "Erdoğan çıkıp 'Başkan adayı olmayacağım' dese?.."

"Politikacı olmasaydım, yönetmen olurdum" diyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile 1 Kasım sonrası süreci ve sinema merakını konuştuk

 

sahin_haberturk-1

 

"YENİDEN İKTİDAR OLUŞUMUZDAN RAHATSIZ OLAN VATANDAŞLARIMIZIN ENDİŞELERİNİ GİDERMELİYİZ"

Seçim sonucunun böyle olmasını bekliyor muydunuz, yoksa sizin için de sürpriz mi oldu?

Doğrusu, tek başımıza iktidara gelebileceğimizi öngörüyordum. Çünkü seçim bölgemde 7 Haziran'da başka partilere oy verdiğini ama bu seçimde AK Parti'ye oy vereceğini söyleyen çokça seçmenle karşılaştım. Ama doğrusu yüzde 50'ye yakın oy alabileceğimizi ben de öngörmemiştim.

AK Parti'ye oy vermeyen diğer yüzde 50 seçim sonuçlarına şaşırdı ve üzüldü. Ömer Çelik'in MYK sonrası "Asla kendilerini yenik hissetmesinler, biz rövanş partisi değiliz" açıklaması önemliydi. Bundan sonraki süreçte kutuplaşmayı gidermek adına AK Parti nasıl adımlar atacak?

Doğrusu, siz bu soruyu sorarken Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatlerini hatırladım. "Bundan sonra huzursuzluk bize, düzeltmek sana" manasında bir öğüdü vardır.

Yani "Biz yanlış şeyler söyleyebiliriz, ağır eleştirilerde bulunabiliriz, ama tahammül etmek sanadır" der. İktidar olmanın avantajları da var dezavantajları da. AK Parti'nin yeniden iktidara gelmesinden rahatsızlık ve tedirginlik duyan vatandaşlarımız olabilir. Onların bu endişelerini giderme konusunda ilk görev bize düşer.

Endişelerini gidermek için ne tür adımlar atacaksınız?

Öncelikle vatandaşlarımızın hangi uygulamalardan dolayı yeniden iktidar oluşumuzdan rahatsız olduklarını tespit etmekte fayda var. Hatta şimdi rahatsızlık duyan çevrelere dönük bir kamuoyu araştırması yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Hangi uygulamalarımız kendilerini rahatsız ediyor öğrenmeliyiz.

Mesela geçenlerde bir şair AK Parti yeniden tek başına iktidar oldu diye Fransa'ya taşınacağını söylemiş. Şimdi benim o şair vatandaşımıza söyleyeceğim şudur; Recep Tayyip Erdoğan'a söylediklerinin aynısını Fransa'da, Hollanda da söyle. Eğer orada bunlar ifade özgürlüğü bağlamında değerlendiriliyorsa hiçbir diyeceğim yok...

Aslında bu kişilerle dahi görüşülmesi "Nedir sizi rahatsız eden?" diye sorulması lazım.

Biz sadece Türkiye'ye hizmet etmek, bu ülkenin daha iyi noktalara gelmesini sağlamak, vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak gibi bir amaç güdüyoruz. Eğer bazı uygulamalarımız bu vatandaşlarımızı rahatsız ettiyse bunları bilmek isteriz ve eğer gerçekten yanlış yaptığımızın farkına varırsak bunları düzeltiriz.

"AK Parti'nin otoriterleştiği, Erdoğan'a hakaret edenlerin tutuklandığı, medyaya baskı üzerinden ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, yargı bağımsızlığının kontrol altına alındığı ve kimi söylemler üzerinden hayat tarzına müdahale edildiği" yönünde eleştiriler var...

Bakın, Cumhurbaşkanlığı makamına kişilik haklarını zedeleyecek şekilde hakaret etmek Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri ceza kanununun içinde bulunan bir maddedir. Geçmişte de bunun uygulamaları vardır.

Cumhurbaşkanımıza çok haksız bir şekilde diktatör benzetmesi yapılıyor. Eğer Türkiye'de diktatörce bir yönetim olsa kolay kolay o ifadeleri söyleyemezler. Türkiye'de gerçekten bir diktatörlük olsa, basın yayın organları o şekilde haber yapamazlar.

Nihayet Türkiye bir hukuk devletidir; savcılar, mahkemeler önlerindeki yasaları uygularlar. Eğer bu yasalarda çağdaş hukuk hükümlerine uymayan bir takım ilkeler varsa bunları değiştirmek tabi ki parlamentonun işidir. Bunu da yeni dönemde yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.

"KAVGALI EVE KİMSE KIZ VERMEZ"

Ömer Çelik "Bazı söylem yanlışlarımız olduğunu tespit ettik ve bunlarla ilgili gerekeni yaptık" dedi. Neydi o söylem yanlışları?

Bazen partinin üst düzey yöneticilerinin birbirleriyle ilgili itham edici talihsiz açıklamaları oldu. Bizi aynı davaya inanmış kardeşler topluluğu olarak görmek isteyen halkımız kendi aramızdaki bu tür didişmelerden rahatsız oldu.

Eski Meclis Başkanı'mız Cemil Çiçek Bey'in bazı vecizeleri vardır; "Kavgalı eve kimse kız vermez." der. Vatandaş kavgalı partiye de oy vermekten çekinir. 7 Haziran'a doğru giderken halkımız böyle bir izlenim edinmiş olabilir. Buradan da sonuçlar çıkardık. Madem Türkiye'nin güvene ihtiyacı var, istikrara ihtiyacı var, birlik ve beraberliği temin etmeye ihtiyacı var; bunu kendi içinde kavga olmayan, birliğini temin edebilmiş bir parti sağlayabilir diye düşündük. O bakımdan yüzde 50'ye yakın oy vererek halkımız bizi yeniden iktidara getirmişse; "Bunlar kendi içinde birliği beraberliği yaşıyorlar, dolayısıyla Türkiye'nin birliğini, beraberliğini, huzurunu sağlayacak olan kadro bunlardır. Ülke için hizmet ederken de aynı anlayışla hizmet ederler." diye düşünmüş olmalı ki bu sonucu aldık diye düşünüyorum.

AK Parti'nin 7 Haziran'daki performansını tekrarlaması durumunda özellikle Abdullah Gül'ün parti içinden ayrı bir hareket başlatacağı konuşuluyordu. Bu beklentilerin de artık boşa çıktığını söyleyebilir miyiz?

İşin doğrusu o iddiaları ben de duyuyordum. Ancak ben Abdullah Bey'in AK Parti dışında herhangi bir siyasi hareket başlatacağı görüşüne hiçbir zaman katılmadım.

1 Kasım'dan sonra 7 Haziran'la benzer bir tablo ortaya çıksaydı; tabi ki bir koalisyon durumu ortaya çıkardı ve koalisyonu kuracak olan parti yine AK Parti olurdu.

"7 HAZİRAN HAYIRLI BİR UYARIYDI, YANLIŞLARIMIZI TELAFİ ETMEMİZE YOL AÇTI"

Peki 7 Haziran'da neden başka bir tablo çıkmıştı?

7 Haziran seçimlerinin tek başımıza iktidarı kaybetmemiz gibi bir sonuç doğurmasına tabii ki üzülmüştük. Ama şer gördüğümüzden hayır çıkabilir, hayır gördüğümüzden şer çıkabilir.

Doğrusu biz 7 Haziran seçimlerinde kendimize gelme, aynaya bakma, bir muhasebe yapma imkânı bulduk. Halkımız yüzde 41 oyla bizi tek başına iktidardan düşürdü ama bize de "Kendinize dönün, üstünüze başınıza bir bakın" uyarısı verdi. Hatta ben 7 Haziran seçimlerinden sonra "Bir rot-balans ayarı gerekebilir" demiştim. İçimizde hata yapanlar olabilir. Hatta hata yapanlar partimizde önemli görevlere gelmiş insanlar da olabilir. Bununla ilgili gereken işlemi derhal yerine getirmemişseniz vatandaş sizi uyarır. Çünkü sizin isminiz AK Parti'dir. AK Parti imamın sarığı gibi beyazdır, en ufak lekeyi gösterir.

Rahmetli Erbakan Hoca'nın bir sözü vardı, böyle çelişkili durumlarda "Siz öyle diyorsunuz ama arkanızdan fanilanız gözüküyor" derdi. Evet, koşuyorsunuz, uğraşıyorsunuz ama belki farkında değilsinizdir arkanızdan fanilanız çıkmıştır, açığınız vardır. İşte 7 Haziran sonuçları da bizim kendimize dönerek bunları görme, inceleme; yanlışlarımızı telafi etmemize yol açtı. Bana göre hayırlı bir uyarıydı. Nitekim anketler yapıp, 2011'de bize oy vermiş ama 7 Haziran'da oy vermemiş olanlara sorduk. "Neden bize oy vermekten vazgeçtiniz? Niye küstünüz?" diye sorduk. Bunun sonuçlarını aldık ve uzun uzun çalıştık.

1 Kasım seçim beyannamesi, 7 Haziran seçimlerinin sonucunda milletten almış olduğumuz mesaj istikametinde hazırladığımız bir beyannamedir.

7 Haziran seçimleri evet bizi tek başımıza iktidardan etti ama böylesine çok faydalı bir sonucu da olduğunu düşünüyorum.

"4 BAKANLA İLGİLİ İŞLEMLERİ DERHAL YAPACAK CESARETİ VE ÇABUKLUĞU GÖSTERMELİYDİK"

7 Haziran sonrası yaptığınız anketlerde ne gördünüz? Halk hangi konularda şikâyetçiydi? Örneğin 4 bakanın yargılanması konusunu dile getirdiler mi?

17-25 Aralık yargı operasyonları, ki biz bunları yargı darbesi olarak tabir ettik, bir veya birkaç bakanın yolsuzluk yaptığı iddialarından ibaret değildi. Bu doğrudan doğruya hükümeti düşürmeye dönük, özellikle Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı siyaset dışına itmeyi amaçlayan bir yargı darbesi teşebbüsüydü. Ama AK Parti asılsız dahi olsa bu yönde en ufak bir iddiada kamuoyunu derhal tatmin edecek, gerekli açıklamaları yapacak cesareti ve çabukluğu göstermeliydi. Mesela bu bakan arkadaşlarla ilgili işlemler biraz zamana yayılarak yapıldı. Bu işlemler hemen yapılsaydı kamuoyu AK Parti'ye başlangıçta duyduğu güveni hiç sarsmadan devam ettirebilirdi.

7 Haziran seçimlerinin bize bu konuda da bir uyarı olduğunu düşünüyorum. Nitekim, son kongremizde siyasi erdem ve etik kurulunu bu nedenle kurduk. Kurucu değerlerimize ve ilkelerimize aykırı davrananlar olursa hemen gereğini yapacak böyle bir heyete ihtiyaç hissettik. Partimizin kuruluşundan beri dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla ve saygınlığıyla temayüz etmiş; Orta Asya Türk geleneğinde "Ak sakallılar" olarak tabir ettiğimiz heyetler vardır. Ona benzer, herkesin itibar ettiği isimlerden oluşan bir heyet olmasını arzu ettik...

"KISA FİLMLER ÇEKTİM, BABAMI HIRSIZ ROLÜNDE OYNATTIM"

Gençliğinizde sinemaya meraklı olduğunuz, hatta yönetmen olmak istediğiniz doğru mu?

Hukuk fakültesinde öğrenciyken aynı zamanda Osmaniye'de bir devlet dairesinde memurdum. Cağaloğlu'ndan indiğimde büyük postanenin karşısında film ve fotoğraf makineleri satan bir dükkân vardı. 1973 ya da 1974 yılıydı. Bir kamera gördüm. Her gidişimde kameraya bakıyordum. Bir gün fiyatını sordum. Nihayet aldım ve nasıl kullanacağımı öğrendim.

8 mm Kodak ya da Alfa film takıyordum. Filmleri bitirdikten sonra Almanya'ya banyoya gönderiyordum. 15 gün sonra geri gönderiyorlardı. Ayrıca bir de oynatıcısı vardı. Oynatıcıyı duvara yansıtınca çektiğim görüntüyü görebiliyordum.

Kısa filmler çektiğiniz doğru mu?

Evet. Filmde babamı bile oynattım. Eğer siyasete atılmasaydım bu alanda mesafe alırdım. Gerçekten çok meraklıydım.

sahin_haberturk-3Rahmetli eşim hayattayken onu da çocukları da oynattığım oldu. 15 dakikalık bir filmdi. Eve hırsız girmişti. Babam hırsız rolündeydi. Çocuklar uyuyordu. Evden televizyonu alıyordu. O film hâlâ bende duruyor. Senaryoyu yazıyorum ve çekiyorum.

İlk filmim sessizdi. Ben ilk makinemi aldığımda sesli makine çıkmış ama satıcı bunu benden gizlemiş. Sonradan öğrendim. Bir süre sessiz makineyle çalıştım. Sonra bir yerde filmlerin kenarına şerit çekiyorlarmış. Bu şerit sayesinde evde kendimiz seslendirebiliyormuşuz. Bunu yapan yeri gittim, buldum. Tüm filmlerin kenarına şerit çektirdim. Evde kendi kendime seslendirir, filmlere o dönemin popüler müziklerini eklerdim.

MEHMET ALİ ŞAHİN'DEN YENİ SÜRECE DAİR 5 ÖNEMLİ BİLGİ

18 KASIM GÖNDERMESİ: "2002'de ilk iktidara geldiğimizde kabineyi 18 Kasım'da kurmuştuk. 13 yıl sonra 18 Kasım'da 64. hükümeti kuracak olmamızın bu açıdan sembolik bir önemi var."

BAKANLIK SAYISINDA ARTIŞ OLMAZ: "2002'de iktidara geldiğimizde bakan sayısı 37 civarındaydı. Bunu ilk düşüren biziz. Tekrar artırma yönünde bir girişimi açıkçası siyaseten doğru bulmam. Genel başkanımızın da böyle düşündüğünü sanıyorum."

YENİ DÖNEMDE MUHATAP SADECE İMRALI VE HDP OLMAYACAK: "Türkiye'nin öncelikli sorunu terör sorunudur. Yeni hükümetin önceliği de terör sorununu bitirmek olacak. Terör sorununda silahların bıraktırılması esastır, ama bölgede birtakım dinamikleri de işin içerisine sokarak çözmede yarar var. Şu ana kadar HDP ve İmralı bu sorunun çözümünde muhatap alınmıştı ama onlar devletin bu sorunu çözme konusunda kendilerine tanıdığı opsiyonu çok kötü kullandılar.

Bölgesel aktörlerle, sivil toplum örgütleriyle, başka siyasi partilerle de daha sık hareket etmemiz gerekir. Sanki Kürt vatandaşlarımızı temsil eden tek bir siyasi parti varmış gibi yürütülen bir yaklaşım beklenen sonucu vermedi. O halde bu durumun yeniden değerlendirilmesi gerekiyor."

YENİ GÖRÜŞMELERDE İMRALI'DAN YARARLANILMALI: "Yeni süreçte İmralı olacak mıdır? Olmalıdır diye düşünüyorum, tabi bu benim kişisel görüşüm. Çünkü kendisinin 2013 Nevruz'u münasebetiyle Diyarbakır Meydanı'nda okunan mektubunun bu sorunun çözümüne katkı sunacak unsurları içerdiği kanaatindeyim.

Abdullah Öcalan'ın PKK üzerinde de ve o çerçevedeki lider kadrosu üzerinde de etkili bir isim. Sonuca etki yapabileceği kanaatindeyim, dolaysıyla o da bu bağlamda mutlaka değerlendirilmelidir düşüncesindeyim."

SURİYE'YE KARA HAREKÂTI: "Sayın Başbakanımız "Hava harekâtıyla IŞİD'le mücadele edersek başarılı olmak mümkün görünmüyor" dedi. Bu tür savaşlarda nihai sonucu tayin eden kara harekâtıdır ama bu bizim tek başına vereceğimiz bir karar değil. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması üzerindeki hassasiyetimiz devam ediyor."

"ERDOĞAN BAŞKAN ADAYI OLMAYACAĞIM DESE..." 

Gelelim başkanlık tartışmasına... "7 Haziran'dan önce AK Parti propagandasının içinde başkanlık sistemi de vardı, oy oranı düştü. 1 Kasım seçimleri için başkanlık sistemi hiç dillendirmediniz ve oy oranı neredeyse yüzde 50'ye çıktı. Bu seçimin sonucunu "Halk başkanlık istiyor" şeklinde algılamak doğru olmaz" şeklindeki yorumlara ne diyorsunuz?

Yeni anayasa tartışmalarının başkanlık tartışmasının gölgesinde kalmasından endişe ediyorum. Başkanlık sistemi en nihayetinde anayasanın idare ile ilgili kısmının bir bölümünü işgal edebilir.

Başkanlık sistemi Türkiye'de ilk bizim gündeme getirdiğimiz bir sistem değil ki, dünyanın bir çok yerinde uygulanan bir sistem. Bu konu yeterince tartışılmadığı için önyargıların olduğunu düşünüyorum. Başkanlık sistemiyle ilgili yeterince izah yapılmadığı için vatandaşların tereddütleri var. Muhalefet partileri bu konuyu tartışmaktan bile kaçıyorlar.

Recep Tayyip Erdoğan "Türkiye başkanlık sistemine geçtiğinde ben başkan adayı olmayacağım" dese muhalefetin ne diyeceğini merak ediyorum.

"ANAYASANIN 2. MADDESİ DEĞİŞMELİ"

Anayasanın 2. maddesi değişmeli demişsiniz. Sizi rahatsız eden neydi?

Anayasanın 2. maddesi "Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına dayalı bir cumhuriyettir." demiyor. "İnsan haklarına saygılı bir cumhuriyettir." deniyor. Ben saygı ifadesini çok hafif buluyorum. Burada saygılı çok hafif bir ifade olarak kalıyor, yerine dayalı kelimesini koymak neden cumhuriyetimiz için bir tehdit ve tehlike olsun?

4. maddede "Cumhuriyetin temel nitelikleri değiştirilemez." deniyor. Nitelikler belli; demokratik olma vasfı, laik olma vasfı, sosyal olma vasfı ve hukuk devleti olma vasfı olmak üzere 4 tanedir. Onları muhafaza edeceğiz, bunların dışında bana göre lüzumsuz birtakım ibareler var.

Mesela Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ilkesi de tartışılabilir mi?

Bir kere "Atatürk milliyetçiliği nedir?" sorusunun cevabı ne anayasada var, ne de diğer yasalarda var. Türkiye bir hukuk devletidir, dolayısıyla her tabirin, her ibarenin elle tutulur bir karşılığının olması lazım. Biz doğrusu anayasada bir başlangıç bölümünün bile olmamamsı gerektiğini düşünüyoruz. Bunları biraz da darbe döneminin ürünleri olarak görüyoruz. Bakın cumhuriyetimizin ilk anayasası olan 1923 anayasasına var mı böyle bir ibare? Yok...

"TAYYİP ERDOĞAN İLE LİSE'DEN ARKADAŞIZ, HAREKETLİ BİR GENÇTİ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'la İmam Hatip yıllarında tanışmışsınız...

Evet, sanıyorum orası Türkiye'de açılan ilk İmam Hatip okuludur. Hemen Fener'in üstünde Draman'daydı. Sınıflar arasında münazara yapardık. Sınıflarımız münazarada denk geldi. Ben 4. Sınıftaydım, o 2. sınıftaydı. Kendisini böylece tanımış oldum. Ses tonu dolgun, güzel konuşan bir gençti. Ondan sonra da arkadaşlığımız, dostluğumuz hep devam etti.

Ben ondan iki sene önce mezun oldum ve hukuk fakültesine gittim. Milli Türk Talebe Birliği'ne giderdim. O da ortaöğretim komitesindeydi. 1980'den önce de bir takım öğrenci hareketleri içinde de birlikte olmuştuk. O Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları başkanıydı. Ben de Akıncılar derneğinde görev yapıyordum.

Hep bir dirsek teması vardı ama asıl siyasi birlikteliğimiz 1983 Refah Partisi'nin kuruluşuyla başlar. O il başkanı olduğunda ben de onun yardımcısı olmuştum.

Erdoğan o günlerden nasıl biri olarak aklınızda kaldı?

Hareketli bir gençti. Münazara turnuvalarında hep ön plandaydı. Daha sonra da okulumuzu temsil etmişti. Sporla da yakından ilgilenirdi. Başarılı bir futbolcuydu. İETT'de oynamıştı. Fenerbahçe'nin transfer listesinde yer aldı. Allah rahmet eylesin babası kaptandı. Onun futbol oynamasına şiddetle karşıydı. Babasının isteksizliği ya da başka faktörler futbolu bırakmasına neden oldu. Hala futbolla yakından ilgilenir. İyi bir Fenerbahçe taraftarıdır. Kasımpaşa Sporu ve Rize Sporu da destekler ama asıl Fenerbahçelidir.

"ÇOK İYİ BİR BAKKAL ÇIRAĞIYDIM"

sahin_haberturk-2"Karabük'ün Ekincik Köyü'nde dünyaya geldim. İlkokulu kendi köyümüzde bitirdim. Daha sonra tahsil için İstanbul'a geldim. Babam İstanbul'da Küçükpazar'da bir fırında pişiriciydi. Amcam da aynı fırında tezgâhtardı. Onlara yardım ederdim. Sıcak ekmekleri raflara dizme konusunda oldukça iyiydim. Rahmetli küçük amcamın Mısır Çarşısı'nın orada büfesi vardı. Yaz tatillerinde onun yanında da çalışırdım. Çok iyi bir bakkal çırağıydım. 100 gram beyaz peynir isterlerdi. Göz kararı keserdim. Tam 100 grama denk gelirdi."

"ÇOCUKLARIN ANNESİZLİĞE ALIŞMALARI KOLAY OLMADI"

Büyük oğlum Fatih, küçükken köyde merdivenden düştü. Bu kaza sonucunda beyninde zedelenme oldu. Bedensel olarak sağlığı yerinde. Şu anda Gölbaşı'nda ZİÇEV diye bir vakıfta kalıyor. Zaman zaman eve getiriyoruz.

Onun küçüğü Cem Ankara'da avukatlık yapıyor. Onun küçüğü Büşra da hukuk fakültesini bitirdi. Avukatlık stajını yapıyor. En küçük Burak da Çankaya Hukuk Fakültesi'nde 3. sınıfta okuyor. Bizde hukukçu olmayan kalmadı. İlkokula yeni başlayan bir torunum var. İkincisi de yolda. Çocuklarla ben ilgilendim.

Bu ayın 27'sinde eşim Saniye Hanım'ın vefatının bir yılı dolacak. Çocukların annesizliğe alışmaları kolay olmadı. Beni en çok bu sarstı. Şimdi hem annelik hem babalık görevi bende.

Çocuklarım çok akıllıdır. Kendi işlerini kendileri görürler. İnsan her şeye alışıyor. Avukat olan oğlum Cem'le karşılıklı dairelerde oturuyoruz. Yemeği genellikle birlikte yeriz. Gelinimiz de akrabamız olur. Yine de mutfak işlerinde bir şeyler üretiyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN'DEN SULU PİRZOLA TARİFİ!

"Sulu pirzolayı yapmayı severim. Farklı bir yöntemle yapıyorum. Aşaması bol bir yemektir. Önce pirzolayı zeytinyağıyla terbiye ediyorum. Biraz kırmızıbiber, kekik ve tuz ilave ediyorum. Geniş bir tavada kızartıyorum. Ayrıca uzun biberleri birkaç parçaya ayırıyorum. Biberleri bir başka tavada yağda kızartıyorum. Domatesleri soyuyorum, su haline getiriyorum. Kızarmış olan biberlerin üzerine sos olarak döküyorum. Kıvama geldikten sonra pişmiş olan pirzolanın üzerine döküyorum. Acıyı fazla kaçırmamak gerekiyor. Kırmızıbiberi isabetli atmalısınız. Çocuklar bayılırlar. Bir de bunun tepsisini yaparım o da fırında olur. Terbiye edilmiş pirzolanın üzerine dilim dilim patates, domates, biber ve bütün soğan koyuyorum. Kırmızıbiber, kekik ve tereyağı ekliyorum. Üzerini kapatıp, fırına veriyorum. Bir süre sonra suyu çekiliyor. Su eklemek gerekiyor. Bu da güzel oluyor."
kaynak: haberturk.com

haber: Kübra Par

fotoğraflar: Ece Oğultürk