mustafa-cevikile-dobradobra


 
İstiklal marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy “Her zaman tarih tekerrürden ibaret olmaz” diye konuşunca, “yanlışın var üstat” derler. “Tarih tekerrürden ibarettir diyenlere” Akif  “Geçmişteki hataları görüp, yanlışı bulup, iyi hamleler yapar, doğru adımlar atarsanız, tarih tekerrürden neden ibaret olsun ki?” der.

Son 3 sezonun, 2 sezonunda düşme tehlikesi yaşayan, rahat olduğumuz sezonda da Karabük tarihinin en basiretsiz başkanı tarafından şike sürecine sokulduk, Bir Fenerbahçe kongre üyeliği karşılığı. Çekirge 3.kez sıçrıyor hatalar yine aynı doğru yol yine bulunamıyor, yanlış görülemiyor.

Kendisini Kardemir'in, şehrin sahibi sanan Yolbulan ailesi, hem Kardemir'i hem de kulübü eline geçirmiş durumda.

Mustafa Yolbulan Efendi ya artık gölge başkan olmayı bırak, ya da bu kulübün başına geç. Ortalarda gözükmüyorsun ama başkanı, yönetimi, hocaların geliş-gidişini, futbolcu sirkülasyonuna kadar senin emrin ve sözünle oluyor, atanıyor. Yönetim kurulunu bile olağanüstü topluyor ve hesap soruyorsun.

“Parayı veririm, düdüğü çalarım” hesabı yapma. Karabükspor, Demir Çelik Fabrikaları özelleşmeden önce, grev zamanı bile 2 kez süper lig gördü. Malum kuyumcuyla ufak ufak hisseler toplayıp, sahip olduğun fabrika senin ve ailenin gözüküyor. Bu gayet doğal ama son nüfus sayımında iller bankasından fazla yardım almak için Öğlebeli Mezarlığındaki ölülerle nüfusu 100 bini ancak geçen bir şehrin tek eğlencesi Karabükspor'u meze yapamazsın, Mustafa Yolbulan efendi.

Karabükspor’un Yönetim Kurulu üyeleri ve Başkanı, rahmetli Turgut Özal döneminde, Yıldırım Akbulut kabinesi gibi, susam sokağındaki karakterler gibi, hepsi kukla.

Konuşmaktan icraat yapmaya fırsat bulamayan, sağa sola goy goy yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan Ziya Alak, her gördüğümde cebinden bir tomar maç bileti çıkarıp, şekil yapan yöneticilikle alakası olmayan Ahmet Karabacak, asıl işi basketbol olan mobilyacı Murat Malkoç...

10 yıl Karabük'te spor programı yaptığım dönemlerde, görmediğim, adını hiç duymadığım Şam şeytanı gibi Mustafa Yolbulan'ın yönetim içindeki köstebeği İsmail Durak ile bu işler olur mu hiç?

Yine içlerinde en tecrübelisi, kalbinde art niyet olmayan kulüp başkanı Nevzat Şahin, 15 sene o takımın kaptanlığını yapmış, profesyonel futbol oynamış Abdullah Balaban soyunma odalarından gelmesine rağmen sinek ikililerin liste başıdır.

Başkan Nevzat Şahin'le son konuşmamda “yönetim kurulu ve kendime 1 hafta izin verdim, koltuğa yapışmadım.” Lafıysa, mesaj ve anlam taşıyor. Mustafa Yolbulan sana bir kere daha sesleniyorum ya kongre yap, başkan ol, ya da gölge başkan olmayı ve Nevzat Şahin'i rahat bırak. Kendi seçimini kendisi yapsın.

Senede 3 milyon TL'ye bütün şehri bedavaya esir alma. Verdiğin paraları sponsorluk yasasıyla devlete vergi öderken zaten düşüyorsun. Birilerinin sana ihtiyacı olabilir. Fakat şunu da unutma sponsorluk karşılığı yardım ediyorsun. Loca sahibi olduğun ve demir yardımında bulunduğun Fenerbahçeli Aziz Yıldırım'ın da işlerine böyle karışıyor musun? Ya başkan, ol ya da gölge olma.

Ukalalık ve megaloman bir yaklaşımda bulunmuyorum ama spor camiasına 15 senesini veren birisi olarak ülke teknik direktörlerinin %99'u ile aram iyi, ne zaman Karabük'te bir hoca boşalsa telefonlarım çalıyor; ''Mustafa Karabük'te başkan ve yönetim fasulyedenmiş, orada işi Mustafa Yolbulan bitiriyormuş'' laflarını duymaktan bıktım ve bu sözlere üzülüyorum. Geç dümene Junior Yolbulan, güçlü bir yönetim kurulu ile tüm Türkiye'nin konuştuğu bir takım olalım, ya da bırak Nevzat Başkan hür iradesiyle çalışsın. Ahmet İlhan ve Yiğit İncedemir transferlerinde Nevzat başkanın gücünü herkes iyi gördü.

NEDEN BU DURUMA GELDİK ?

Karabük takımının bu sezon başarısız olmasının sebebi gölge başkan Mustafa Yolbulan'ın sezon başı Hertha Berlin, Galatasaray ve Eskişehirspor'da başarısız olmuş Skibbe'yi göreve getirmesiyle başladı. Skibbe kovulduğunda, takım Mesut Bakkal'a 9 puanla 17.sırada teslim edildi. Tüm spor otoriteleri “bu takım düşer” diyordu. Devre bittiğinde ise 24 puanla 6.sırada bir Karabük vardı. Bakkal yılların tecrübesiyle ve ligi iyi tanıyan bir hoca olduğu için devamlı “takviye, takviye” diyordu. Mevcut kadrodan Mehmet Yıldız, Cernat, Bilal ile yollar ayrılmış Boşnak Yahiç A2 takımına yollanmıştı. Bakkal bu kadro dışlarını yaparken yönetiminde desteğini aldı, onayını aldı. Ayağına kurşun sıkacak kadar akılsız bir teknik direktör olmadığını çok iyi biliyorum. Takım temposuna ayak uyduramadıkları için yollanmışlardı. Boşnak Yahiç'ten takım içindeki tüm futbolcular ise nefret ediyordu.

Mesut Bakkal 24 puanla 6.sıradaki Karabükspor yöneticilerine ısrarla “Devre arasında transfer yapalım, süper lig hataya gelmez, takım içinde rekabet yok” diyordu. Ama nafile. Galatasaray ve Fenerbahçe'yi deplasmanda 3-1’lik skorla yenmiştik, tribünlerde uçak resimleri asılıyor, UEFA kupası ve Avrupa deniyordu. Bakkal ise transfer istiyordu. Antalya kampında istediği futbolcuların listesini verdi, eski öğrencisi bonservisi elinde olan Fenerbahçe'den Özgür Çek, Trabzonspor'dan eski öğrencisi Sapara'yı 400 bin Euro’ya, Samsun'dan eski öğrencileri forvet Ekigo ile Oktay Delibalta'yı 100 bin Euro bonservise getirmek için anlaştı. Galatasaray maçı sonrası imparator Fatih Terim'e tüm Türkiye'nin gözü önünde kulağına fısıldadığı söz Bakkal'ın ''Ceyhun Gülselam'ı Karabük'e ver'' dediğiydi. Terim'de tamam cevabını verdi.

Devre arası kampında Antalya'da Abdullah Balaban, Nevzat Şahin ve İsmail Durak ile Bakkal'ın yaptığı toplantıda transfer isteklerini içeren listeyi verdi ve ekledi ''Bu transferleri yapalım, UEFA kupasına gideriz, aksi takdirde 2.yarı, işimiz zor'' diyordu. Yönetim kurulundan “Hayır” cevabı aldı. Tabi ki bu başkanın ve yönetim kurulunun kendi fikri değildi, emir erleri Mustafa Yolbulan'a danışmıştı, Yolbulan'da “Para veremem, bu kadro yeterli” demişti.

Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor deplasmanlarında alınan 3-1'lik tarihi galibiyetler sonrası ise “Arkadaşlar ne yapmalıyız? Hedefimiz ne olacak bir sıkıntınız var mı?” demeyen Junior Yolbulan, iç sahadaki Akhisar mağlubiyeti sonrası yönetim kurulunu olağanüstü topluyor “Ben sponsorum, akıllı olun ha! Para vermem” tehdidini emir erlerine hatırlatıyordu. Bakkal'a, Gekas'ı alalım denmiş, Bakkal'ın da  Gekas için “Alkolikve sakat” demesi ise külliyen hataydı. Sezon başı Nevzat Şahin'le telefonla konuşmamızda “Gökhan Ünal'ı alma, Kayseri'de Ömer Şişmanoğlu var onu da alamıyorsan, Samsun'da iyi bir sezon geçiren Gekas'ı al” demiştim. Ancak Nevzat Şahin “Gekas çok pahalı, Ömer Şişmanoğlu ise çok genç'' cevabını vermişti. Şimdi ise Gekas'la kimse Bakkal'ı vurmaya çalışmasın.

Kardemir Karabükspor tarihinin gelmiş geçmiş en değerli futbolcusu Emanuel Emenike'yi şehre hediye eden 10 Bin Euro’luk futbolcuyu, 10 milyon Euro'ya satan, tek suçu Karabükspor'u çok sevmek olan, başka şehir ve kulüplerde olsa omuzlarda taşınacak olan, sevgi seline boğulacak olan Emenike'nin menajeri Erdem Konyar unutuluyor, sanki vebalı gibi kulüpten dışlanıyor, muhatap alınmıyordu. Bu da vefasızlığın en acı örneğiydi ama şam şeytanı gibi İsmail Durak'ın menajer arkadaşı Özgün Koyutürk ise el üzerindeydi. Konyar kulübe para kazandırıyor, Koyutürk-Durak ortaklığı ise kulüpten para kazanıyordu.

Sakat dedikleri Ekigo, Gençlerbirliği'ne Oktay Antep'e, Özgür Çek Eskişehir'e ve Ceyhun Gülselam Kayseri'ye gitti. Genç Umut Sözen ve eski futbolcumuz Hakan Özmert Kasımpaşa'dan renklerimize dahil oldu. Transferin bitmesine saatler kala Bakkal son bir hamle yaptı, 30 bin Euro maliyetli stoper Keller'i istedi, ancak yanıt yine “hayırdı”. “Elinde 300 bin Euro'luk Yahiç var affet” dediler. Kimse Yahiç'in arkadaşları tarafından nefret edildiğini ve karakteri zayıf olduğunu bilmiyordu. Bakkal'da kızılcık şerbeti içti ve kan kustu ama yine de sustu. Devreyi 24 puanla 6.sırada bitirenlere ''Bu takım uzay takımı, UEFA'ya rahat kalırız'' diyenlere, Bakkal “Lig'de kalalım kafi” dedi. Ancak Mesut Bakkal efendinin en büyük hatası bu kadar ligi bilmesine rağmen ve devre arası transfer yaptıramamasına rağmen “Ben bu takımın patronuyum, istediklerimi almazsanız giderim” kumarını oynayamadı. Hem de güçlü ve başarılıyken. Koltuk tatlıydı ve Mesut Bakkal her türlü olumsuzluğa rağmen devam ediyordu.

Şehir Fenerbahçe ve Galatasaray'ı yenmenin havasına girmiş şekilde 2.yarı başladı. Trabzon deplasmanında 3-1'lik galibiyet, Beşiktaş deplasmanında 0-2'den mükemmel bir geri dönüşe imza atıp, 2-2 berabere kaldı, hem de 10 kişi. Herkes, bu takım UEFA'ya gidecek inancına itilmişti, 3'ü 1 yerde tişörtleri basılıyordu. Trabzon deplasmanı galibiyeti sonrası paranız ödenecek diyenler, tükürdüklerini yalıyor ve futbolculara ödeme yapılmıyordu, maç başı alacaklar hızla birikiyordu.

Gizli tehlikeyi kimse fark etmedi. Takım 4 büyükle oynanan vitrin maçlarında mükemmeldi, futbolcular kendileri için oynuyor, diğer maçlarda ise aynı mücadeleyi sergilemiyorlardı, sebep gayet açıktı takımda rekabet yoktu, paralar alınmıyordu. Hırvat kaleci Tomiç'in her hafta 30-40 bin liralık oynadığı iddiaları sağır sultan duymuştu. Jamaika'lı Shelteon canı isterse oynuyor, canı istemezse sakatlanıyordu. Soyunma odasında Shelteon Karabük şehrine küfürler savuruyordu. Demokratik Kongo'lu Lua Lua, Güney Afrika'daki şampiyonadan 10 gün geç dönmüştü. Bakkal'ın eli kolu bağlıydı. Yine de Shelteon ve Lua Lua'yı kadro dışı bırakalım, takımın huzurunu bozuyorlar demesine rağmen “hayır” yanıtı aldı.

Futbol şube sorumlusu İsmail Durak'tan futbolcular nefret ediyordu, verilen sözler tutulmuyor, haftalar ilerledikçe takımdaki gerginlikte had safhaya geldi. Takımın ağabeyi Hakan Söyler, genç İshak'ı tekme tokat dövüp kadro dışı kalırken, süper lig gol kralı etiketli Gökhan Ünal seyircisi tarafından ıslıklanıyordu. Artık maratonda son 3 haftaya girilmişti, Antep karşısında iç sahadaki 0-2’lik yenilgi ilk yarının flaş ismi Bakkal'ın ipini çekti. Mesut Bakkal takımdan resmen kovuldu. Yerine bu takımın formasını uzun yıllar terleten ve haksızlıklar karşısında hep susan ''Aminci” Suat Sarıcan'dan mucize bekleniyordu. Eski yönetici Kemal Aslan'ın yeğenini oynatmadığı için, altyapıdan tokatlayıp gönderdiği İlhan Özer'de ekipteydi.

Veeee Son hafta Fenerbahçe maçı geldi çattı. Takıma devre arası 2 milyon liralık para transferi yapmayan, futbolcunun 25 maç başı, 2 maç primini (Antalya ve Beşiktaş beraberlikleri) ödemeyen Yolbulan'ların reisi sazı aldı eline “Tüm alacaklarınız ödenecek ve adam başı 250 bin TL prim ödenecek, kümede kalma karşılığı” dedi.

31. hafta Antep maçında o primi neden vermedin diyen yoktu, adam 250 bin liradan 7.5 milyon TL ligde kalma primi vereceğine, ara transferde 2 milyon TL harcayıp UEFA'ya oynayarak korkulu rüya görmeseydik diyen, tüm takımlar en az devre arası 4-5 isim kadrosunda katıp ilk yarıdaki 11’lerinde farklı oyuncularla sahadaydılar diyen şampiyon Galatasaray bile Drogba ve Sneijder ile güçlendi diye soran yerel medyada yoktu. Yerel medya ancak insanlara “torunum oldu ne takacaksın” diyor, kulübün verdiği araç ile maça gidip yemek yiyen ve ortalarda gazeteciyim diye gezen geniş insanlar grubuydu. Nasıl laptop aldırırım, nasıl cep telefonu aldırırım, nasıl beyaz eşyamı yeniletirim, nasıl fotoğraf makinesi objektifini değiştiririm, nasıl parayla haber satarım konuları onlar için habercilikten daha önemliydi.

Takımla ilgilenen Şam şeytanı gibi İsmail Durak'ı takım oyuncuları takımdan kovdu. Başkan ve yöneticiler buna da eyvallah dedi ve sonrasında futbolcular sazı eline aldı 3-2'lik galibiyetle UEFA kupası bileti alacağımız bir ligde son 10 dakikada kümede kaldık.

 

BUNDAN SONRA NE YAPILMALI?

1-      Yolbulan ya elini ayağını çekmeli, ya da kulübün başkanı olmalı.

2-      Günü kurtarmak yerine, geleceği kurtaracak planlar yapılmalı.

3-      Kasaba zihniyeti ile değil, profesyonel mantıkla kulüp yönetilmeli

4-      Lafı çok icraatı hiç olmayan goygoycular yerine, iş bilen, tecrübeli isimler kulüp yöneticisi olmalı.

5-      Takımın başına bir an önce sportif direktör getirilmeli.

6-      Bijoncu Abdullah Balaban ile amatör takımı yönetemeyecek kapasitedeki köstebek İsmail Durak o takımdan bir an önce uzaklaştırılarak, futbolcular üzerinde egemenlik kurduğu gibi babacan tavırlarıyla da ağırlığı olan isimler gelmeli.

7-      (Bu söylediklerim havanda su dövmek ve boş ama yine de yazıyorum) Yerel medyada at gözlükleriyle değil, padişahım sen çok yaşa mantığıyla değil, nasıl bedava maça giderim, nasıl karnımı doyururum, zihniyetiyle değil, torununa alınacak hediyeyi değil, şehrin ligdeki tek takımının menfaatlerini gözetmeli. Doğruya, doğru. Yanlışa, yanlış diyerek, her şeye cila yaparak değil.

Fenerbahçe maçı sonrası, şehrimizin medar-ı iftiharı, gururumuz AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, TBMM Eski Başkanı, Adalet ve Spor eski Bakanı Mehmet Ali ŞAHİN beyefendiyle bir röportaj yaptım. “Stat neden bitmedi? Bitmeyecek mi?” soruma çok sevdiğim bir siyaset adamı olan Mehmet Ali ŞAHİN beyefendi “Yeni sezonda bitecek stadımız” dedi. Vali ve Spor Müdürüne de dönerek “Öyle değil mi?” mesajı verdi.

Buradan da Sn. Karabük Valisi İzzettin KÜÇÜK beyefendiye diyorum ki; "Saçlarınızın boyama ve bakımına ayırdığınız vaktin 3'te 1'ini şu stat içinde ayırın da, yeni sezonda görüntü kirliliği ortadan kalksın."

Umarım 2013-2014 sezonunda bir önceki sezondaki yanlışlıklardan gerekli dersler alınır, doğru yol bulunur ve tarih tekerrürden ibaret olmaz. Maazallah, çekirgenin de sıçrayacak dermanı kalmadı.