Avukatlar Haftası sebebiyle Karabük Barosu tarafından Kent Meydanı Atatürk Anıtında Çelenk Sunumu, Saygı Duruşu ve Basın Açıklaması yapıldı. Programa Karabük Barosuna mensup avukatlar ile vatandaşlar katıldı.

Çelenk Sunumu ve Saygı Duruşunun ardından basın açıklaması yapan Karabük Baro Başkanı Av.Rıdvan Erdoğan meslektaşlarının Avukatlar Haftasını kutlayarak yargı gündemine ve mesleki sorunlara dair şu görüşlere yer verdi;

“Karabük Barosu’na mensup arkadaşlarım başta olmak üzere, ülke genelindeki tüm meslektaşlarımızın Avukatlar Haftasını kutluyorum. Vefat eden, ebedi aleme göçmüş olan tüm meslektaşlarımızı rahmetle, saygıyla anıyorum. Büyük Türk Milletinin 5000 yıllık tarihsel sürecinde ve kadim devlet geleneğimizde adalet kavramı her zaman kutsanmış, devletin ve milletin devamlılığı bakımından temel şart olarak görülmüştür. Tarihimizin sembol şahsiyetlerinden Büyük Mütefekkir ve Şair Yusuf Has Hâcib’in 949 yıl önce yazdığı Kutadgu Bilig’de yer alan şu sözler hukukun temel ilkelerine ışık tutmaktadır.

'Beyler kanunlara nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde riayet eder.
Fakir, dul ve yetimleri kolla; bunları korumak, kanunu gerçekten uygulamak demektir.
Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün. Senin menfaatin halkın menfaati içindedir. Kanun karşısında benim için hepsi birdir. Bey veya kul olarak ayırmam. İster oğlum, ister yakınım veya hısmım olsun; ister yolcu, ister geçici, ister misafir olsun.'

949 yıl önce söylenmiş olan bu sözler ile kanun önünde eşitlik dile getirilmiş, halk ile hükümdarın aynı yasalara tabi olduğu ifade edilmiştir. Büyük Selçuklu Devletinin ünlü veziri, Büyük Devlet Adamı Nizamülmülk; 'Adaletten daha hayırlı bir şey yoktur. Adalet ; halkın selameti, iyiliğin mihenk taşıdır. Devlet görevlilerinin yaptıkları her iş kayıt altında olmak zorundadır. Devletin görevlendirdiği kişi, mazlumun, yetim ve fukaranın hakkını yerse, vay o devletin haline' diyerek, günümüzün devlet adamlarına da yol göstermiştir.

Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Atatürk ise 'Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz' diyerek, bağımsız yargının önemine dikkat çekmiştir. Tüm bu örneklerden görüleceği üzere Türk Milleti adaleti hukuki ve siyasi uygulamaları bakımından zengin bir tarihe sahiptir. Tarih boyunca kurduğumuz tüm devletlerde hukuki ve siyasi düzene hakim olan temel ilke adalet olmuştur.

Zira hukuk ve adalet her toplum için, her cemiyet için oksijen gibi zorunlu bir ihtiyaçtır. Bu bakımdan bir ülkede hukukun üstünlüğünün sağlanması ve sürdürülmesi, o ülkenin bekası için en önemli teminattır. Hukukun üstünlüğünün sağlanması ise ancak ve ancak kuvvetler ayrılığının sağlanması ile mümkündür. Devlet niteliği kazanmış toplumlarda devletin birbirinden farklı üç ana kuvvet ve faaliyeti söz konusudur. Bunlar yasama, yürütme ve yargıdır. Bu kuvvet ve faaliyetlerin kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılması “ kuvvetler ayrılığı “ olarak ifade edilir. Gelişmiş demokrasilerde ve hukuk devletlerinde yargı kuvveti , eşitler arasında birinci kuvvet olarak kabul edilir. Çünkü yasama ve yürütmenin denetlenmesi ancak yargı ile olur. Yargı kuvvet ve faaliyetinin ise üç kurucu unsuru vardır. Bunlar iddia, savunma ve karar faaliyetidir. Savunmayı temsil eden avukatlar yargısal faaliyetin üç kurucu unsurundan birisidir. Bunun anlamı, savunmanın olmadığı bir yargısal faaliyetin meşruiyetinin olmamasıdır. Avukatlık Kanununun 1. Maddesinde, Avukatlık Mesleğinin yargının kurucu unsuru olan bağımsız savunmayı temsil ettiği belirtilmiştir. Bu bağlamda avukatlık mesleğinin kurucu unsur olması yasal bir düzenlemeye dayanmaktadır.

Şunu da belirtmeliyiz ki; yargı faaliyetinin üç unsuru olmakla birlikte gelişmiş demokrasilerde ve hukuk devletlerinde yargı faaliyetinin özünü ve esasını savunma faaliyeti oluşturur. Yargısal faaliyetinin meşru sayılabilmesi, faaliyetin merkezinde avukatın yer almasına bağlıdır. Yargısal faaliyete meşruiyet kazandıran avukatın yaptığı savunmadır. Esas itibariyle siyasi rejimlerin kalitesi de savunma hakkına ve avukatlara verilen önem ile ölçülür. Avukatın saygınlığının olmadığı rejimlerde kaliteden, demokrasiden, hürriyetlerden söz edilemez. Avukatın saygınlığının korunmadığı bir ülkede hakim ve savcının da saygınlığı olmaz.

Bugün gelinen noktada ülkemizde hukukun üstünlüğünün sağlanması, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, hakimlik savcılık teminatının etkinleştirilmesi, savunmayı kısıtlayan engellerin kaldırılması, kişisel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi, hukuki güvenliğin sağlanması öncelikli konular arasındadır. Ülkemizde yatırımların artması, işsizliğin ortadan kaldırılması, işçi, köylü, esnaf, emekli, memur, öğrenci tüm toplum kesimlerinin geleceğe güvenle bakması, kendini güvende hissetmesi hukukun üstünlüğünün, hukuki güvenliğin sağlanmasına bağlıdır.

Hukukun üstünlüğünün sağlanması , hızlı işleyen, adil ve güvenilir bir yargısal faaliyet için hukuk eğitim ve öğretimi de büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde hukuk eğitim ve öğretiminde kalitenin düşmesiyle buna bağlı olarak yargı hizmetlerinde yaşanan sorunlar günden güne büyümektedir. Bu konuda yapılacak düzenleme ile öncelikle hukuk eğitiminin süresi artırılmalı, öğrenci kontenjanı düşürülmeli, eğitimin içeriği de zenginleştirilmelidir. Yeni hukuk fakültelerinin açılması ağır koşullara bağlanmalıdır. Hakim ve savcı alımlarında liyakat esasına göre hareket edilmeli, Hâkim ve savcı adaylarının mülakatları kamerayla kaydedilerek her türlü şaibenin önüne geçilmelidir. Hakim yardımcılığı statüsü getirilerek hakimlerimizin tecrübe sahibi olmaları sağlanmalıdır.

Ülkemizde Avukat sayısı ülkemizin ekonomik büyümesine göre orantısız şekilde artmaktadır. Bunun önlenmesi için Avukatlık stajına ve avukatlık mesleğine kabulde , tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sınav getirilmelidir. Bunun yanında Hukuk Fakültesi mezunlarının istihdamı için yeni iş alanlarının oluşturulması da elzemdir. Bu bağlamda Adliyeler, Emniyet Teşkilatı, Tapu Daireleri ve Bankalar başta olmak üzere tüm kamu kurumlarında hukuk fakültesi mezunları için belirli sayıda kadronun ayrılması hem istihdama katkı sağlayacak, hem de verimliliği artıracaktır. Bu bağlamda hukuk fakültesi mezunu olmayanların idari yargıç olmasına izin veren düzenlemeden de acilen vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu durum yurttaşlarımızın hukuki güvenliği açısından çok büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Aynı gerekçeyle, ceza uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların uzlaştırmacı yapılması uygulaması da yanlış olup acilen vazgeçilmelidir. Bunun yanında adliye personelinin ve diğer devlet memurlarının uzlaştırıcı olarak görevlendirilmesine izin veren uygulama da Devlet Memurları Kanununa açıkça aykırı olup acilen vazgeçilmesi gerekir.

Yine belirtmeliyiz ki; ülkemizde son dönemde Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ismiyle uygulanmaya başlanan ve yargıya alternatif olarak sunulan tahkim, arabuluculuk ve uzlaşma gibi uygulamaların hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına engel olmasından ve zaman içinde yargı hizmetlerinin tümden özelleştirileceği bir sürece evrilmesinden endişe etmekteyiz. Adaleti sağlamak devletin öncelikli asli görevidir. Bu görev hiçbir bahane ile terkedilemez, özelleştirilemez. Adliyelerin iş yükü ve uzun yargı süreleri gibi gerekçelerle yargı hizmetlerinin kötülenmesi ve bu bahaneyle adalet hizmetinden vazgeçilmesi düşünülemez.”