Bir çoğunuzun bildiği gibi geçenlerde bir yazı yazdık, bizimde tahmin etmediğimiz kadar konu oldu, gündem oluşturdu bu yazı. Uzun süre Karabük’ü meşgul etti, üzerinde tartışmalar yapıldı, yazının anlam ve önemini içeren programlar düzenlendi.

Ne dar bölgeciliğimiz kaldı, ne de sakat kafalılığımız.

İnsanların ustalarından etkilenmesi sosyolojik bir vakıadır, onun için bu konulara çok takılmayız.

Zaten bu yazımızda ki konumuzda o değil. Kaldı ki o yazımızın sonuna kadar arkasındayız ve şu anda toplamaya devam ettiğimiz bilgi ve belgelerle önümüzdeki günlerde aynı konuda çok daha kapsamlı bir yazı kaleme alacağız, Allah bize bize ömür verirse.

Karabük tam o yazıyı tartışırken, çok önemli bir istifa yaşandı. Kimilerine göre de istifa etmedi, ettirildi, hatta birileri “Üzerine fazla gitme, yılbaşından önce alacağız” denildiğini de iddia ediyor.

Biz o yazımızda makamları, ya da çıkarları için kendisini en büyük Karabüklü gösterenlere, Karabük sevdalısı ilan edenlere dikkat çektik ve dedik ki ‘Bizi bizden olan birileri anlar’

Geçenlerde bir dost meclisinde sohbet ederken, bir arkadaşımız şunu söyledi “O kadar kolay mı Karabüklü olmak, sen Karabük’ü ne kadar anlayabilirsin, sen Zeytinburnu’ndan son saniyede yediğimiz golden sonra bana sarılıp ağladın mı, 8 Kasım’da benimle birlikte bu sokaklarda omuz omuza yürüyüp slogan attın mı?”

Ve işte örnek…

Patronların elamanı istifa etti ve gitti. Arifeyi görüp, bayramı göremeyen cinsten oldu gidişi de. 30 Aralık’ı gördü, 31’i göremedi…

Peki, yerini kime bıraktı..?

“Bu, bu kapıdan dik çıkmaz, bunu bu işletmeden kesin yatay çıkartırlar” dediği Metin ALTAN’a...

Allah’ın takdiri işte…

Sayın ALTAN, onu yaşamsal olmasa da, makamsal anlamda gömdü.

Ama Metin ALTAN 1989’da da buradaydı, 1994’te de...

Çünkü o bir Karabüklü...

Neden “Karabüklü” vurgusu yapıyoruz, neden o yazıyı kaleme aldık biliyor musunuz?

KARDEMİR, Ereğli’den gelenlerle doldurulurken, Karabük’ün çocuklarının İSDEMİR’e gidip yönetici olduğu için.

Ülkemizin ve dünyanın bir çok önemli demir-çelik tesisini Karabüklüler yönetirken, birilerinin bu kentin varoluş sebebi tesisin başına değişik dönemlerde geçip, alacaklarını alıp gittikleri için.

Karabüklü firmalar dururken, Antep’ten yemek firması geldiği için.

Bir muhalefet partisinden belediye meclis üyesi olmaktan başka bir suçları olmayan üç Karabüklünün,  maaş ve makam için bu kentte olan bir profesyonel tarafından doğrandığı için (Aynısı başka yerlerde de yapıldı, insanlar başka yerlere sürüldü, makamları ellerinden alındı, kulüpleri kapatıldı, kendilerine ‘Siz benim siyasi geleceğimle mi oynamak istiyorsunuz?’ denildi. Tabi bunlar önümüzdeki günlerdeki yazımızın konusu…)

16-17 yaşındaki Türkiye Şampiyonu çocuklara, hem de kız çocuklarına Kardemir Karabükspor’un lisanlı sporcuları olmalarına rağmen 250 TL harçlığın çok görülüp, İskenderun Demir Çelik Spor’a 200 bin TL bağış yapıldığı için.

Karabük’ten kazanılıp, memlekete yaptırılan kütüphaneler, çeşmeler için.

Sonuç?

Alacağını aldı ve gitti…

Bu kentte görevdeyken Hürriyet Caddesi’nde görmediğiniz, bir çay ikram edemediğiniz bu şahsı bundan sonra bu şehrin sokaklarında görmeniz mümkün mü?

Hoş, zaten bu sokaklara tek başına çıkamıyordu da!

İşin daha acı tarafı var, acaba koruması eşliğinde de olsa şöyle bir caddeye çıksa, yağcılar hariç acaba kaç sıradan Karabüklü “Buyurun bir çayımızı için” der…

Ama der, bu Karabüklü…

Adamdır, insandır, kendisine taş atana, gül atar.

Tabi o caddeye çıkmak için yüzünüzün olması lazım, kubbede hoş bir seda bırakmanız lazım.

Ama onlar için sorun değil tabi…

Ereğli’ye gider, KARDEMİR’de iş verdiği müteahhitlerle balık yer, Antep’e gider yemekçilerle kebap yer. Karabüklü de önce birbirine yer, sonra kuru ekmeğe talim eder.

Konumuzda bu zaten...

Kendisini imparator ilan ettiği dönemlerde bile en ağır şekilde eleştirdiğimiz için bu gün de gönül rahatlığıyla düşüncelerimizi yazıyoruz. Yani, “nasıl olsa gitti” diye arkasından sallamıyoruz.

Gideceği belliydi.

Çünkü bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı ki, KARDEMİR ona kalsın.

Ama keşke güzel anılarla gitseydi.

Böyle bir şansı da vardı. Çünkü işletmede yaptığı yatırımlar, şirketi getirdiği nokta takdire şayandı. Ama nedense o Hulusi Kentmen ya da Münir Özkul olma yerine, Erol Taş ya da Hüseyin Peyda olmayı tercih etti.

Mesela çalışanlar, Karabük halkı deseydi ki; “İŞÇİ BABASI, KARABÜK DOSTU”

Öyle anılsaydı, bu şekilde izler bırakarak gitseydi…

Ama bir taraftan da “İyi ki öyle yapmamış” demek geliyor içimden..!

Çünkü o zamanda hiç düşünmezdik…

“Yahu yaptıysa şirket imkanlarıyla yaptı, tabi ki Karabük esnaf ve tüccarını destekleyecek, bu insanlar sokaklarda yürürken, bu tesis kapatılmasın diye mücadele ederken o yoktu, bu gün o insanlara ve kente borcunu ödüyor” demezdik.

Ben demezdi ama kesin birileri şunu derdi eminim;

“Karabük zaten bir demir-çelik şehri, üniversite şehri olma yolunda da hızlar ilerliyor, alın size aslan gibi iki vekil adayı, çalıştır makinist; GİT GEL KONYA-TÜRKELİ, HAYDİ KARABÜK’ÜM İLERİ”

Neyse, Allah Karabük’ü korudu, yoksa nur topu gibi bir aday adayımız daha olurdu.

Son olarak;

Beyefendi şehirde bir dizi veda ziyaretleri yapmış, helallik istemiş. Keşke aracı Karabük’ten Ankara istikametine seyir halindeyken, Hamzalar Mevkiinde bir mola verseydi, bir zamanlar prensleri olan, ancak daha sonra bir konteynıra mahkum ettiği o üç insanla da helalleşseydi.

Ben o insanları tanıyorum, onlar asla onun kendilerine yaptığı muameleyi yapmazdı. En kötü ihtimal Allah’a havale ederdi. Çünkü onlar, onun gibi iktidarı, makamı, mevkiyi, koltuğu tercih etmedi, idealleri ve ilkeleri uğruna hareket etti.

Zamanlama da çok ilginç;

Aynı gün gittiler.

Bir zamanlar onun gibi biri daha vardı. Tabi o daha meşhurdu. Astığı atık, kestiği kestik ti. Kendisine tahsis edilen zırhlı araçlarla geziyor, Türkiye’yi titretiyordu. Bu da onun kadar olmasa da fena sayılmazdı.

Aynı gün gittiler.

Birisi açığa alındı, diğeri istifa etti, ya da ettirildi..!

Sözlerime son verirken, hepinize mutlu yıllar diliyor ve huzurlarınızdan bir Sinop Türküsü ile ayrılıyorum;

Şeftali ağaçları
Türlü çiçek başları
Yaktı yandırdı beni
Yarin hilal kaşları


Tin tin tini mini hanım
Seni seviyor canım


Bahçelerde idrişah
Boyu uzun kendi şah
İki gönül bir olsa
Ayıramaz padişah


Tin tin tini mini hanım
Seni seviyor canım


Bahçelerde kereviz
Biz kereviz yemeyiz
Bize KARABÜKLÜ derler
Biz güzeli severiz


Tin tin tini mini hanım
Seni seviyor canım

Editör: Haber Merkezi