Saygı, terim olarak genellikle kişiler arası ilişkilerde kullanılsa da aslında iki türü vardır. Resmi ve gayri resmî diye. 

Resmi saygı, kanunlar çerçevesinde belirlenmiş bir kuraldır. Astın üste gösterdiği kanuni hürmet gibi. 

Gayri resmî saygı ise geleneklerden, kültürlerden, yetişme tarzından, eğitimden ve benzeri birçok etkenden süre gelen duygudur. 

Kuralı yoktur, kanunu yoktur ama toplumda en değerli olanıdır.

Türk Dil Kurumu saygı sözcüğünü şu açılımlarla tanımlamıştır:

-Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram.

-Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.

Her ne kadar saygı zaman zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da, bunlar birer davranışken saygı bir tutumdur. 

Evet, tutumdur saygı!

Bazı küçük beyinler, kendisine yaşının icabı veya konumu itibarıyla gösterilen saygıyı korkaklık, acizlik, basitlik olarak algılar ama o algı aslında, kendisinin acizliğini, ezikliğini, basitliğini ve hiçliğini gösterir.

Tutumdur çünkü saygı...

Resmi saygıda astın üstüne saygısızlığı ilgili kanunla cezalandırılırken, gayri resmî saygı olarak nitelendirdiğimiz geleneklerimize aykırı davranışlar, saygısızlıklar, terbiyesizlikler toplum tarafından manevi olarak cezalandırılır.

Dışlanır...

Rağbet görmez, yüzüne bile bakılmaz.

Silinir gider zamanın acımasızlığında...

★★★

Zorla olmaz saygı.

Anlayışla, mayasındaki insanlıkla olur en başta.

Kişilikle olur.

Zarafetle olur.

İnce düşünceyle verilen değerle olur.

Maneviyatla olur.

Kültürle olur.

İnançla olur.

Sevecen bir bakışla olur.

Olur da olur...

Her şeyle olur ama çok bilmişlikle, monşerlikle mümkün değil olmaz.

Gaflet orada başlar işte.

Güçle kazanılmaz saygınlık. 

Kavgayla, gürültüyle hiç kazanılmaz.

Küçük görüp değersizleştirmeyle hiç kazanılmaz. 

Bakkaldan çikolata veya çiklet alır gibi de satın alamazsın saygıyı. 

Şayet aldığını sanıyorsan bilmelisin ki çevreni dalkavuklar sarmıştır. Sen, etrafa gülücükler ve zafer işaretleri savururken hiç farkında olmadan tüm saygınlığını yitirip, minik esintilerle yok oluşlara yelken açmışsındır ufaktan. Bir anlamda da bitişlerin resminin çizilmeye başladığı son anları yaşıyorsun demektir aslında.

★★★

Bizim genlerimizdedir saygı, töremizin ana kaynağı; varlığımızın işaretidir.

Biliriz ki saygının dini, rengi, ırkı, yaşı, cinsi, bölgesi, görünüşü olmaz.

Günümüzde böyle yaşam tarzları yok ama çocukluğumuzda biz, bir suç işleyip öğretmenimizden tokat yediğimizde bunu gidip annemize, babamıza söylemezdik. Çünkü çok iyi bilirdik, "yaramazlıklarınla öğretmenine saygısızlık mı yaptın" diye bir tokat da onlardan yiyeceğimizi.

Bugün bir Valilik makamına gitseniz nasıl gidersiniz?

Birkaç kişi normal vaziyette giderim diyecektir ama adım gibi biliyorum ki bir çoğumuz halkımızı temsil eden makama saygı duyduğumuzu gösterecek emareler bulunan bir görsellikle gideriz.

Mesela mahkemeye çıktınız. Salona Hâkim girdiğinde ayağa kalkmadınız veya hâkimin karşısındasınız ve ellerinizi arkanızda bağlayıp duruyorsunuz hemen görevli mübaşir kızgın hareketlerle uyarır sizi "Türk Milleti adına karar veren ve adalet dağıtan Hakimin karşısında duruyorsun saygılı ol" dercesine. Çünkü o salonda gösterdiğiniz saygı, hâkimin kişiliğine değil adına karar verdiği Türk Milletine karşıdır.

★★★

Bir de monşerlik vardır (günümüz anlamıyla) saygının düşmanı olan.

Tabii önce ne demek "monşerlik" onu açıklamak lazım.

Monşer kelimesi Fransızcadan dilimize geçmiştir ama zamanla Fransızcadaki anlamını yitirip Türkçe ‘de yeni anlamlar kazanmıştır. Aslında herhangi bir kötü anlamı yoktur. Genel olarak kulağa hoş gelen anlamlar yüklenmiş olsa da günümüzde pek hoş anlamlar için kullanılmamaktadır 'monşer' kelimesi. Eskiden eğitimsiz halk arasında 'kibarlık' ve 'alışagelmemiş saygı durumu' olarak algılanırken biraz daha eğitimli halk kitleleri tarafından "batı özentisi" veyahut da "hanım evladı" olarak algılanırdı.

Fransızca 'da 'aziz dostum, saygıdeğer arkadaşım, kadim dostum' anlamına gelen monşer kelimesi günümüz Türkçesi'nde 'bilmişlik, kendini üstün görme, yaşam tarzına özenti' gibi anlamlara evirilmiştir.

Bir başka anlam yüklenen hali ise, 'halktan kopuk olan şahsiyetlere yönelik kullanılan' ifade şeklidir.

Günümüz anlamıyla kendini monşer gibi hisseden biri başkalarına pek saygı göstermez ama, herkesten saygı gördüğünü hisseder. Çünkü kendini herkesten daha bilgili ve üstün görür ve çevresindekilerin de kendisi hakkında aynı görüş ve düşüncelere sahip olduğunu sanır. Hareketleri de ona göredir zaten.

O, kimsenin ayağına gitmez, onlar O'nun ayağına gelir.

O, kendi vasıflarına sahip olduğunu düşündüğü insanlara saygı gösterir, diğerleri ise önemsizdir.

O, halk içine pek çıkmaz, herkesin gitme şansı olmayan elit yerlere takılır.

Böyledir günümüzde monşerlik.

Bakın çevrenize onlarca göremeyeceksiniz ama, varlıklarını yaşanan olaylarla iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

★★★

Kaleyi fetheden komutan, kalenin anahtarını düşmanı bile olsa saygısızlık olmasın diye kalenin komutanından bizzat kendisi alır.
Kapıkullarını göndermez.

Savaş kaybeden komutanın kılıcını kendi dengindeki komutan teslim alır. 
Temsilcileri değil.

İşte size yakın tarihimizde yaşanmış çok basit bir örnek:

Yunan birliklerinin komutanı Trikopis, 2 Eylül 1922’de tüm komuta kademesiyle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim olduğunda, taarruz bölgesinde bulunan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkarılır.
 
Mustafa Kemal Paşa’nın yaverinin huzuruna değil yani.

Mustafa Kemal Paşa, Trikopis'i ayakta karşılar ve “Üzerinize düşen vazifeyi yerine getirdiğiniz için rahat olunuz. Artık bizim misafirimizsiniz”, der. 

Saygısını sunar, ilgi gösterir, onore eder, değersizleştirmez, aşağılamaz.

Geleneğimizdir çünkü...

★★★

Geçtiğimiz günlerde Karabük siyasi tarihinde ilk olabilecek vaka yaşandı. İlk olan görev değişikliği değil bayrak yarışında bayrağı devralma şekliydi.

Delegeler tarafından oylamayla seçilen İYİ Parti Karabük İl Başkanı Erol Serin genel merkez tarafından görevden alındı ve yerine Avukat Ali Çetin Aygün atandı. Görev kendisine tebliğ edilince geçtiğimiz cuma günü parti il binasında görev teslimi gerçekleşti. 

Buraya kadar her şey normaldi ama bir şey teamüllere aykırıydı. Parti İl Başkanlığını parti eski başkanından devralmaya yeni başkan gitmedi.

Temsilcilerini gönderdi.

Tüm dikkatleri üzerine çeken bu davranışın anlamı neydi?

Ne anlatılmak isteniyordu...

Delegeler tarafından oylamayla seçilen başkana saygı gösterisi miydi?

Yoksa, başkanı seçen delegelere verilen değer miydi?

Atanmışın seçilmişlere verdiği demokrasi dersi miydi yoksa?

Belki de uzun süredir il başkanı olarak görevde kalmasına imkan tanıyan İYİ Parti Genel Merkezine duyulan saygının göstergesiydi.

Kim bilir...