SİYASET

Kökeni Arapça olan Siyaset sözcüğü, Arapçadan, önce Osmanlıcaya, Osmanlıcadan da Türkçeye geçmiştir. Kökenine (Etimoloji) bakacak olursak, 'Siyaset' sözcüğü Arapça 'Seyis' (At Bakıcısı) kelimesi ile bağlantılıdır. Türk dilleri içerisinde yer alan ve -At- kökünden türemiş olan "Atkarma" (siyaset, idare) ve "Atkarmak" (siyaset yapmak, idare etmek, icra etmek, muvaffak olmak) sözcükleri de benzer anlamları karşılamaktadır. 
Bu bağlamda "Siyaset" ve "Atkarma" sözcüğü aslında atın idare edilmesi manasına gelmektedir. 

Anlayacağınız Siyasetin etimolojik anlamı; 'AT İDARESİ'

Osmanlıca ’da ise bu anlamlara ilaveten padişahın hükmettiği ölüm cezası anlamında kullanılır. Esasen İslam kamu hukukunun önemli bir unsuru olan “siyaseten katl”, Türk – İslam devlet nazariyesinde hükümdarın yetkisine bağlı olarak şekillenmiştir. Buna göre siyaseten katl, en genel tanımıyla İslam hükümdarının mutlak otoritesine dayanarak verdiği en ağır cezadır. Kavram bu haliyle, bir hükümdarın ülke idaresi ve politika zorunlulukları gereği hükmettiği ölüm cezasıdır. Kavram, İslam kamu hukukunda, özellikle de Osmanlı devlet düzeninde o denli yerleşmiştir ki siyaset sözcüğü tek başına, esas anlamının yanında ve pek çok kullanımda hükümdarın verdiği ölüm cezasını ifade eder.

Siyasetin bir diğer anlamı da neymiş; 'ÖLÜM CEZASI'

Günümüzde ise Siyasetin yüklendiği anlam, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.

★★★

SENDİKA

Sendikanın ne anlama geldiğini anlayabilmek için önce sendikanın en temel görevlerine bakmak lazım.

İşçi Sendikaları, üyelerinin çalışma koşullarını iyileştirmek, ücretlerini artırmak, onlara çeşitli Ekonomik, Sosyal, Kültürel haklar sağlamakla görevlidir. 

İşyerlerinde insanlık onuruna yaraşır bir çalışma ortamı yaratmak, işçilerin kendileri ve iş hayatına ilişkin tüm konularda söz ve karar sahibi olmalarını sağlamak için üyeleri adına İşverenlerle Toplu İş Sözleşmesi yapmak ve onu işyerlerinde uygulatmak en temel işlevlerindendir. 

İşyeri dışında da ihtiyaç duyduğu her alanda üyelerinin yanında olmak Sendikanın görevlerindendir. 

Bu temel görevlerin ardından anlamına bakarsak en çarpıcı ve gerçekçi tarif, açık kaynaklı Özgür Ansiklopedi Vikipedi tarafından yapılmış.

Özgür Ansiklopedi Vikipedi Sendikayı; "Sendika, çalışanların sosyal, ekonomik hak ve çıkarlarını korumak, sorunlarını çözme amacı ile kurulmuş ekonomik öğeler taşıyan, devlet, siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız örgütlerdir." şeklinde tarif etmiş.
 
(Bence, bu tarifi birkaç defa okuyun ve harfi harfine belleğinizin bir noktasına kayıt edin. Çünkü, tarifinin ne kadar doğru olduğunu okumaya devam ettikçe daha iyi anlayacaksınız. Onun için tarifi tekrar büyük harflerle yazıyorum.)

SENDİKA, ÇALIŞANLARIN SOSYAL, EKONOMİK HAK VE ÇIKARLARINI KORUMAK, SORUNLARINI ÇÖZME AMACI İLE KURULMUŞ EKONOMİK ÖĞELER TAŞIYAN, DEVLET, SİYASİ PARTİ VE İKTİDAR ÖRGÜTLENMELERİNDEN BAĞIMSIZ ÖRGÜTLERDİR.

Okudunuz ve umarım anlamışsınızdır.

Şayet anladıysanız kendinize şu soruyu sorup düşünün biraz; "Sendikanın tanımı neden bu şekilde yapılmıştır ve özetle neyi vurgulamaya çalışmıştır?"

★★★

Aslında iki oluşumda birbirini sevmez ve içinde istemez. Fakat ne hikmetse, var olduklarından beri menfaatler ön plana çıktığından olacak ki hep iç içe olmuştur. 

Siyasetçi, kolay ikna edebileceği örgütlenmemiş bir halk kitlesi görmek ister etrafında. Sadece kendi siyasi anlayışı çerçevesinde kendi bünyesinde bir örgütlenmenin olmasını, kitlelerin kendine bağımlı kalmasını ister. Çünkü örgütlenmiş ve kanaat önderi başka olan bir topluluğu ikna etmek, kendi safına çekmek, tercihini kendisinden yana alabilmek zahmetli ve sıkıntılı bir süreç olacaktır.

Sendikadan ziyade, işçilerin patronlarıyla veya patronların temsilcileriyle çok daha mükemmel bir uyum içinde çalışır aslında siyasetçi. Sonuçta işçiler patronlarına ve onun temsilcisine bağımlıdırlar çünkü.

Sendikacı ise, üyelerinin arasına radikal siyasetin girmesini istemez. Herkesin bir fikri, siyasi anlayışı vardır ama futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutanların kendi aralarında olmasını pek istemez. Birlik ve beraberliği sağlayamaz çünkü. Topyekûn hareket güçtür, aksi; parçalanmışlığın verdiği baştan kayıptır çünkü sendika için.

Sadece birlik, beraberlik mi?

Siyasi partiyi bulaştırmışsa sendikaya ve onun fikirleri doğrultusunda hareket ediyorsa, en önemli vazifesi olan, temsilcisi olduğu işçinin, emekçinin hakkını arayamaz, savunamaz. 

Yularını kaptırmıştır çünkü bir kere...

İşte bundan olacak ki bazı kesimler sendikacılığı, 'gelişmiş toplumlarda artık etkisi olmayan işçi sömürme kurumu' diye tanımlar.

Neden böyle tanımlar bilir misiniz?

Bazı sendika yöneticilerinin siyasi partilere, işverenlere, patronlara yandaşlık yapmasından dolayı bu şekilde tanımlar. Çünkü oyuncak haline gelmiş yönetici, onların sözünden çıkamaz ve işçinin hakkını savunamaz; emekçi çocuğunun kursağındaki aşı kişisel çıkarları uğruna satar.

★★★

İşveren ile Sendika...

Sendika almak için uğraşır, işveren vermemek için.

Sendika, temsil ettiği işçisini düşünür, işveren işletmesini.

Sendika, işçinin haklarını artırmak ister, işveren asgarisini vermek.

Artı ile eksi gibi...

★★★

Biliyorsunuz, 16 - 17 Temmuz 2022 tarihinde Karabük'ten doğup büyümüş Özçelik İş Sendikasının Genel Kurul toplantısı yapılacak ve yeni Genel Başkan seçilecek. Şu ana kadar görünen, iki aday var ve her ikisi de yarışı kazanabilmek için olağan üstü gayretler gösteriyor. O gayretler sonucunda bazen öyle görüntüler, öyle manzaralar ortaya çıkıyor ki şaşırmadan edemiyor insan. Hatta bazen görünenler, duyulanlar, gelişen olaylar karşısında insan küçük dilini yutuyor.

Mesele geçen günlerde gördüğüm ve boy boy sosyal medyalarda (sözüm ona gururla) servis edilen fotoğraflar gibi.

Dava konusu olmuş yolsuzluk dosyaları gibi...

★★★

Mehmet Ali Şahin, bölgemize sayısız hizmetler vermiş, devlet kademesinin en üst noktalarında görev almış ve hala etkin noktalarda olmaya devam eden, oldukça sevilen ve sayılan siyaset insanıdır.

Bölgenin kanaat önderidir.

İşte, bunu çok iyi bilen mevcut Genel Başkan, yanına yardımcısını da alıp Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Mehmet Ali Şahin'i makamında ziyaret ediyor. Ziyaretin sonunda, "Bakın, Karabük'ün kanaat önderi Mehmet Ali Şahin beyin kanatları altında, O'nun koruyuculuğundayız. Bizi destekliyor" imajı yaratmak için sol kolun altında kendisi, sağ kolun altında yardımcısı fotoğraf çektiriyor.

Ardından da sosyal medya hesaplarından çarşaf çarşaf servis ediyor.

Biliyor ya uyanık, Mehmet Ali Şahin beyin Karabüklüler için ne kadar değerli ve sözü dinlenen kişi olduğunu. 
"Bakın Karabük'ün bile desteğini aldım" diye gösteriş yapıp büyüklük taslamaya çalışıyor.

Kendi de biliyor Karabüklü delegelerin kendini desteklemeyeceğini ama O'nun derdi Karabük değil. Onun asıl derdi, "Karabük'ün desteğini aldım" havasıyla başka bölgelerin desteğini, oyunu alabilmek.

Fakat ne oluyor sonra?

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Mehmet Ali Şahin, Devletin resmi kurumu Anadolu Ajansına bir açıklama yapıyor ve fotoğrafın bir yerlerde yayınlansın diye çekilmediğini belirterek öyle bir desteğin olmadığını söylüyor.

Fotoğrafla verilmeye çalışılan algının ne kadar yalan olduğu ortaya çıkıyor.

Bunlarla da yetinmeyen mevcut Genel Başkan ne yapıyor sonrasında?

Mehmet Ali Şahin Bey ile yaratmaya çalıştığı algıyı bu sefer KARDEMİR Yönetim Kurulu Başkanı ile vermeye çalışıyor.

Haklarını savunacağı işçilerin patronuyla boy boy fotoğraflar çektirip, sosyal medya hesaplarından çarşaf çarşaf paylaşıyor.

Aynı yalanlarla, "Bakın, KARDEMİR Yönetiminin bile desteğini aldık. Onlar bile bizi destekliyor, (diğer işletmelerin işçi delegeleri için) siz de bizi destekleyin" algısı oluşturmaya çalışıyor.

Bir başkan adayı neden bu hareketleri yapar ve bu tip algılara ihtiyaç duyar?

Bunun nedenini anlamak için psikolog veya sosyolog olmaya gerek yok.

Gayet basit!

Her şey apaçık ortada.

Biliyor çünkü hiçbir şansının olmadığını.

Tekrar seçilemediği taktirde yalın gerçeklerin ortaya çıkacağını ve mahkemelerde sürüneceğini...

★★★

Tüm bunlar yaşanırken bir de yolsuzluk dosyalarının ortaya saçılması ve mahkemelere dava konusu olması...

Daha o konuya bile girmedik ama şu soruyu sormamız lazım önce kendimize; 

"Siyasetten destek isteyen, haklarını savunması gereken işçilerin patronundan medet uman bir sendika lideri işçiye ne verebilir?"

★★★

Şimdi, yeni Genel Başkanı seçecek olan işçinin temsilcisi delegelere sormak istiyorum;

Oy vereceğiniz adayın,

Siyasetçinin adamı olmayacağına inanıyor musun?

Peki, patronlarla iş tutmayacağına..?

Hakkını savunacağına inanıyor musun?

Peki dürüstlüğüne..?

İşçinin alın terini başkalarına peşkeş çekmeyeceğine?

Her zaman işçinin yanında olacağına?

Peki, vereceğin O oyu, sadece işçi kardeşleriniz için değil, onların kundaktaki çocukları, okuyan çocukları, gelecek kaygısı yaşayan çocukları ve hatta doğmamış çocukları yani ailesi için de kullanacağının farkında mısın?

Onları sevindirebileceğin gibi, "AH" larını da alabileceğini biliyor musun?

Senin verdiğin oy ile Genel Başkan seçilen kişi, işçinin hakkını yeterince savunmadığında; verdiği tavizler sonucunda savunamadığında için ve vicdanın rahat olacak mı?

UNUTMA!

Karar senin, tercih senin, gelecek senin...

Onun için işçinin hakkını savunacak adaya oyunu ver. Yok, "ben siyasetin elinde oyuncak olmuş, siyasetten destek uman, işveren karşısında el pençe duran sendika başkanı istiyorum" diyorsan...

Tutan yok! 

Yalnız unutma, aydınlattığın gecenin de kararttığın gündüzün de sorumlusu sensin.

Tercih senin, vicdan senin, gelecek senin...

Ellerinde, sadece kendinin değil, tüm işçilerin çocuklarının geleceği de var.
 
İster o öpülesi emekçi ellerle işçi kardeşlerinin çocuklarının başını okşarsın, ister o ellerle işçi çocuklarının boğazını sıkarsın.

Vicdan senin, tercih senin, gelecek senin...

Onun için; önce vicdanının sonra mantığının sesini dinle.

Ve...

İYİ DÜŞÜN!

Şer ile değil, hayırlarla yâd edil...

★★★

Deve dikeni neden sever bilir misiniz?

İhtirasından sever dikeni ama hep yanılır.

Deve, çöl dikeni yiyince damağında yaralar açılır ve o yaralardan kan akmaya başlar. Haftalarca susuz kalmış devenin tuzlu tada dönmüş kanı dikenle karışınca oluşan lezzet devenin daha çok hoşuna gider. O lezzetin dikenden geldiğini sanır ve yedikçe yer deve. 

Yedikçe kanar, kanadıkça yer.

Bir türlü kendi kanına doyamaz. 

Şayet engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.

Araplar, devenin diken yemesine 'ha-re-se' der. 

Yani ihtiras; 

Yani, KENDİ KANINDA BOĞULMA...

★★★

Bari bu sefer deve ile diken arasındaki korkunç sona alet olmayın. Genel Başkanlığı tekrar kazanabilmek için neler yaptığına bakıp biraz düşünün ve dikene maruz kalmayın.

Editör: Haber Merkezi