Öyle acılar vardır ki kaldıramaz insan.

Ciğeri parçalanır.

Nefesi tıkanır.

Kalbi durur.

Gözyaşları sel olur adeta.

İnanamaz yaşadıklarına;
Kendine çimdikler atar, “ne olur rüya olsun” diye.

Toprağa koyduğu canın yanına gitmek için tırnaklarıyla kazar mezarı.

Tutamazsın.

Koparamazsın, yıllardır emek verdiği göz nurundan…

Öylesine ağır, öylesine dayanılmazdır.

Kaldırılamaz!

Omuzda taşınamaz;

Ne cenazesi ne acısı ne de yüreğe bıraktığı sızısı.

★★★

O candır!

Karnındaki acıyla “ahhh” diye bağırtırken gülümsetendir.

Daha o uyurken, kalkıp kahvaltısını hazırlatandır.

Canın cana verdiği bazen sızı, bazen acı, bazen de hazdır.

Yüreğin içine gizlenmiş hücre; hücrelere kan taşıyandır.

Damarlarda akan kanın alı, akıdır.

Olmazsa olmazıdır yüreğin.

Öylesine değerlidir.

Aklın en üst noktasına bağdaş kurmuş, hiç gitmeyen; düşüncelerden hiç çıkmayandır O.

Candır O çünkü.

Gözle görülemeyen bir hücreyken anne karnında yeşerip 18’ine serpilmiş gelecektir.

O, serilip serpilirken hayatta, O’nun yüreğinde büyüyen çiçektir aslında.

Özlemdir

Kendisi açken, “aç mıdır” diye düşündürendir.

Kendisi parasızken, “parası var mıdır” diye düşündürendir.

Kendi giysisi yamalıyken, “üzerinde elbisesi var mıdır” diye düşündürendir.

Kendi ayakkabısı su alırken, “ayakları üşüyor mudur” diye düşündürendir.

Sevginin, aşkın yüreğe kazınmış en son halidir O.

Kaybedildiğinde, canı sonbahara sürükleyip kışa itendir.

Varlığı cana can katarken, yokluğu canı lime lime kopartandır.

Canı yana yana, acı çeke çeke varlığına aracılık ettiği, en büyük acıları çektiği halde canına can veren candır O.

★★★

Canlar candan ayrılmasın!

Karabük Emniyet Müdürlüğünün hemen ön kısmının yan tarafında, Valilik binasının önünün çaprazında, Yeşil Mahalledeki Öğrenci Yurtlarının önünde ve Endüstri Meslek Lisesinin karşısında bulunan; Karabük Demir Çelik kavşağı ile Kastamonu yol ayrımı Balıklarkayası mevkii arasındaki geliş-gidiş yollarını ayıran ve yayaların geçmemesi için yapılan ve birçok noktada kopartılmış tel örgülerini tamir edin artık. Öyle yarım milimetrelik telle veya naylon iple emaneten birbirine bağlamayın. Doğru düzgün sağlam bir şey yapın.

Buralarda üzücü bir kazanın olmaması mümkün değil çünkü.

Dersine geç kalmış, sınavını kaçırma ihtimali olan bir üniversitesi öğrencisi için üst geçit uzun yol; karayolunu birbirinden ayıran yıkılmış, kopartılmış tel örgünün olduğu yer ise kestirme yol olacaktır.

Cezbedecektir;

O’nu kurallara uymamaya teşvik edecek, yoldan çıkaracaktır.

Ya Endüstri Meslek Lisesinin karşısındaki kısım…

Trafiğin en yoğun olduğu bu bölgede bir lise öğrencimizin kazaya maruz kalması ne kadar acı olur.

Canlar, cansız kalmasın.

Ne analar ne de babalar ağlasın.

★★★
Şehrin göbeğine özene büzene dubalar çakarken, o ölüm geçitleri önemsiz mi sizce?

Oğlumuz şehit olur, içimiz yanar ama, bir tesellisi vardır; vatan için düşmüştür toprağa.

Taş basar bağrına, acısını gömer içine.

Sızısı hiç dinmeyen bir yara olarak kalır ömür boyu içinde ama, gururludur…

Oysa hiçbir ana, hiçbir baba çocuğunu boktan bir arabanın altında kalsın diye göndermemiştir üniversiteye, Endüstri Meslek Lisesine.

Yapın şu korkulukları artık.

Yapın…

Ne bir ananın ne de bir babanın yüreği yansın…

★★★

Bu yazıyı 2 gün önce cumartesi akşamı yazmıştım ve taslaklara atıp, pazar günü düzenleyip köşe yazısı olarak yayınlarım diye düşünmüştüm.

Geç kalmışım

Biz burada, evlat acısının ne kadar acı olduğunu vurgularken, yetkililerin önlem alması gerektiğini anlatırken O bölgede bir ANA düştü toprağa.

Teravih namazına gitmek için alelacele karşıdan karşıya geçerken aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti.

★★★

Şimdi bir vatandaş olarak soruyum;

Bir ananın elim bir kaza sonucunda toprağa düşmesi yeterli mi;

Yoksa, bir kaç öğrencimizin veya vatandaşımızın da toprağa düşmesi mi gerekir..?