Karabük Barosu ,Yeni Adli Yılın başlaması sebebiyle Kent Meydanı Atatürk Anıtında tören düzenledi.

İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan tören, Baro Başkanı Av. Rıdvan Erdoğan tarafından Atatürk Anıtına çelenk sunumu ve saygı duruşu ile devam etti. Ardından Baro Başkanı Erdoğan tarafından açılış konuşması yapıldı.

Hukuk eğitim ve öğretiminde kalitenin düşmesiyle adliyelerde ve yargı hizmetlerinde sorunlar yaşandığını ifade eden Erdoğan şu görüşleri dile getirdi;

“ 2019-2020 Adli Yılının meslek camiamıza, yargı camiasına ve ülkemize başarı getirmesini diliyor, tüm meslektaşlarımın ve yargı mensuplarının yeni adli yılını kutluyorum. Bu vesileyle geçtiğimiz günlerde idrak ettiğimiz 30 Ağustos Zafer Bayramımızı da bir kez daha kutluyor, Cumhuriyetimizin Kurucusu, Başkumandan, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle minnetle anıyorum.

2019-2020 adli yılına girerken meslek camiası olarak büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Sorunlarımızın çözümü için meslek camiamız büyük beklenti içindedir. Ülkemizde hukuk eğitim ve öğretimindeki gerileme ve kontrolsüz biçimde artan avukat sayısıyla birlikte meslek camiamızda maalesef büyük bir dejenerasyon meydana gelmiş, mesleğimiz topyekün itibar kaybına uğramıştır. Eğitimde kalitenin düşmesiyle adliyelerde ve yargı hizmetlerinde de sorunlar yaşanmakta, yargı hizmetlerindeki nitelik ve kalite günden güne düşmektedir.

Tüm bunlara bağlı olarak bugün meslek camiası olarak ekonomik anlamda da büyük gerileme içindeyiz. Son dönemde çok sayıda meslektaşımız ekonomik yönden bunalıma girmiş ve ülke genelinde çok sayıda intihar vakası gazetelere yansımıştır. Bu gelişmeler hepimizi düşündürmektedir. Geldiğimiz süreçte yargının ve mesleğimizin sorunlarını çözmek için acilen adım atılması gerekmektedir. Bu bağlamda hukuk eğitim ve öğretiminin yeni baştan ele alınması ve daha nitelikli hale getirilmesi zorunludur.

Bu konuda öncelikle hukuk eğitiminin süresi artırılmalı, hukuk fakültelerinin öğrenci kontenjanı düşürülmeli, eğitimin içeriği de zenginleştirilmelidir. Yeni hukuk fakültelerinin açılması ağır koşullara bağlanmalıdır. Yine hukuk fakültelerine girebilmek için üniversite sınavında ilk 50.000 kişilik dilim içine girme şartı getirilmelidir. Avukatlık mesleğinin daha nitelikli hale gelmesi, daha nitelikli hizmet üretimi için mesleğe girişte sınav getirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Zira ülkemizde Avukat sayısı ekonomik büyümeye göre orantısız şekilde artmaktadır. Bunun önlenmesi için tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sınav getirilmelidir. Sınavın her türlü şaibeden uzak şekilde yapılması için tüm tedbirlerin de alınması gerekir.

Geleceğimiz için hayati önem arz eden diğer bir konu ise mesleki faaliyet alanlarımızın genişletilmesidir. Bu konuda radikal adımlar atılmalıdır. Dava ve takiplerde avukatla temsil zorunluluğu, adli makamlara sunulacak dilekçelerin mutlaka bir avukat tarafından hazırlanması zorunluluğu, bir takım hukuki işlemlerin, akit ve sözleşmelerin avukat eliyle yapılması zorunluğu gibi uygulamalar hem mesleğimiz bakımından hem de yargı hizmetlerinde kalitenin artması bakımından çok önemlidir.

Türkiye kademeli olarak bu sisteme geçmek zorundadır. Bu uygulama adliyelerdeki gereksiz zaman kayıplarını ortadan kaldıracağı gibi vatandaşlarımızın pek çok olayda gereksiz yere hak kaybına uğramasını da önleyecektir. Bu sisteme geçerken ekonomik gücü olmayan yurttaşlarımız için adli yardım uygulamasının devreye sokulması gerekir. Bu bağlamda Adli Yardım bütçesi de artırılmalıdır.

Mesleki faaliyet alanlarımızın genişletilmesinin yanında, Hukuk Fakültesi mezunlarının istihdamı için yeni iş alanlarının oluşturulması da elzemdir. Bu bağlamda Adliyeler, Emniyet Teşkilatı, Tapu Daireleri ve Bankalar başta olmak üzere tüm kamu kurumlarında hukuk fakültesi mezunları için belirli sayıda kadronun ayrılması hem istihdama katkı sağlayacak, hem de verimliliği artıracaktır.

Bu kapsamda hukuk fakültesi mezunu olmayanların idari yargıç olmasına izin veren düzenlemeden de acilen vazgeçilmesi gerekir. Bu durum yurttaşlarımızın hukuki güvenliği açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. Aynı gerekçeyle, ceza uyuşmazlıklarında hukukçu olmayanların uzlaştırmacı yapılması uygulaması da yanlış olup acilen vazgeçilmelidir.

Hükümet tarafından Mayıs ayında açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesinde yargıdaki sorunların ve mesleki sorunlarımızın çözümü bakımından olumlu bulduğumuz çeşitli düzenlemeler öngörülmektedir. Biz bu paketi önemsiyoruz ve sorunlarımızın çözümü bağlamında önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Elbetteki bu paketin yasalaşması ile yargının ve mesleğimizin tüm sorunları çözülmüş olmayacak.

Ancak sorunların anlaşılması ve içselleştirilmesi bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Ekim ayında TBMM’nin gündemine gelmesi beklenen pakette yer alan düzenlemelerin Barolar, TBB ve kamuoyunun talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi ve olgunlaştırılması gerekir. Avukatlık mesleğine giriş sınavı, avukatlara KDV indirimi, hukuk eğitiminde süresinin artırılması, öğrenci kontenjanlarının düşürülmesi gibi düzenlemelerin acilen çıkarılması konusunda tüm meslektaşlarımız beklenti içindedir.

Şunu da ifade edelim ki, pakette yer alan düzenlemelerin 5 yıllık bir sürece yayılarak yasalaştırılması doğru bir yaklaşım değildir. Bu durum, süreç içinde pek çok düzenlemenin sulandırılması ihtimalini de içermektedir. Üzerinde mutabık kalınan konuların mümkün olan en kısa zamanda yasalaştırılması gerekir. Bunun yanında reform paketinde yer alan bazı konularla ilgili kamuoyunda var olan endişelerin de giderilmesi gerekir.

Bu bağlamda yargı reformu paketinde yer alan ve Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ismiyle ifade edilen tahkim, arabuluculuk ve uzlaşma gibi uygulamaların hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ortadan kaldıracak bir şekle girmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu tür uygulamaların süreç içinde yargı hizmetlerinin tümden özelleştirileceği bir noktaya evrileceğine ilişkin kamuoyunda dile getirilen endişeleri ortadan kaldıracak düzenlemelerin ve güvencelerin ortaya konulması gerekir.

Zira adaleti sağlamak devletin öncelikli asli görevidir. Bu görevin hiçbir bahane ile terk edilmesi, özelleştirilmesi düşünülemez. Adliyelerin iş yükü ve uzun yargı süreleri gibi gerekçelerle yargı hizmetlerinin kötülenmesi ve bu bahaneyle adalet hizmetinden vazgeçilmesi düşünülemez.

Biz, mesleki sorunlarımızın diyalogla ve konuşarak çözüleceğine inanıyoruz. Hükümet ile Barolar ve TBB arasındaki diyalog sürecinin devamından yanayız. Diyalog zemininin korunması için gereken katkıyı veriyoruz. Türkiye’de demokrasi alanında, temel hak ve hürriyetler alanında, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi konularda geçmişten bu yana sorunlar yaşanmaktadır. Barolar bu sorunlar bağlamında geçmişten bu yana uyarı ve ikaz görevlerini sürekli yapmışlardır.

Bundan sonra da yapmaya devam edeceklerdir. Ancak bilinmelidir ki, bu sorunları Baroların tek başına çözmesi de mümkün değildir. Bu sorunların çözümü Türkiye’nin sosyo-kültürel dönüşümüyle ilgili bir konudur. Toplumsal yapının duyarlılığı veya duyarsızlığı asıl belirleyici etken durumundadır. Her şeyi Barolardan beklemek doğru değildir. Özünde bir meslek kuruluşu olan Barolar, kendi üyelerinin ve tabanlarının mesleki sorunların çözümüne yönelik beklentilerini de dikkate alarak hareket etmektedirler “