Konya, Türkiye’nin sahip olduğu toprak açısından değerlendirildiğinde Türkiye’nin en büyük vilayeti...

Şimdi bazı dostlar “Bunu biliyoruz da, ne alaka?” diyebilirler

Anlatalım o zaman;

1986 Ara Seçimleri

Türkiye’nin 11 farklı bölgesinde ara seçim var.

Onlardan biri de Karabük’ün de içinde bulunduğu Zonguldak, 2. Bölge.

Merhum Turgut Özal’ın ANAP’ı 292 (O zaman TBMM 450 kişi) milletvekili ile tek başına iktidar, yani bu günün AK Parti’si.

ANAP’ın adayı merhum Özal’a “Turgutcuğum” diye hitap edecek kadar samimi oldukları Genel Başkan Yardımcısı Şadi Pehlivanoğlu.

52 milletvekili olan DYP’nin ki ise anasının Kadir Gecesi doğurduklarından biri, halen bu günde TBMM’de olan Köksal Toptan…

Özal, bu seçimi halk nezdinde bir güvenoyu oylaması olarak görüyor ve kesenin ağzını açıyor.

Karabük’e de geliyor tabi.

“Görün beni, göreyim sizi” diyor.

Karabük’e yıllardır özlemini çektiği il olma vaadi, Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nin beklediği yeni yatırımlar, verdiği sözlerin en önemlileri.

Tabi bizim eski “Kıratçılar” da beygir inadı var.

Gidiyorlar sandığa, basıyorlar Kırat’ın böğrüne…

Aslında saplıyorlar Karabük’ün kalbine..!

İşte o tarihten itibaren Karabük bir türlü iflah olmuyor.

Karabük’ün seçtiği Köksal Bey, bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde pılını, pırtısını topluyor ve Karabük’ü terk ediyor. (Zonguldak 1. Bölge Adayı)

Özal 15.06.1989 tarihinde Konya’dan iki vilayet daha çıkartıyor. Bayburt ve Kırıkkale ile birlikte Konya’nın ilçeleri Karaman ve Aksaray’ı vilayet yapılıyor.

Yani biz onu görmediğimiz için, o da bizi görmüyor.

Arkasından Mesut Yılmaz, bizim 5000 Evler kadar olan Bartın’ı il yapıyor.

Kısacası Karabük’ün bu özlemi 1995 yılına kadar devam ediyor.

Yani, özetle;

Konya bünyesinden iki il çıkartmasına rağmen halen Türkiye’nin en büyük vilayetiyken, bu gün bile Konya’nın bazı ilçeleri il olmak için uğraşırken, birileri bizi Konya’ya bağlamaya çalışıyor...!

Biz, Karabük olarak ne çektiysek bu zihniyetten çektik.

Ne gördüysek te, Karabük’ün çocuklarından gördük.

Hatasıyla, sevabıyla, seversiniz, sevmezsiniz ama şu bir gerçektir; Karabük’ün vilayet olduğu dönemde bir Karabük çocuğu olan ŞİNASİ ALTINER o dönem iktidar olan Doğruyol Partisi’nin Genel Sekreteri olmasaydı, Karabük vilayet olmazdı.

Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nin idam fermanının imzalanıp, artık infazının beklendiği dönemde Sayın ERDOĞAN DİNÇEL’in yerine seçimden seçime Karabük’e uğrayan bir isim olsaydı, belki de bu gün 1937’de olduğu gibi KARDEMİR’in olduğu yerde çeltik ekiyorduk

Ya da 2002’de bütçe görüşmeleri yapılırken Karabük halen Zonguldak’a bağlı bir ilçe olsaydı, Plan Bütçe Komisyonu’nda MEHMET CEYLAN’ın yerine başka biri olsaydı, “Aman canım ne fark eder, sonuçta para Karaelmas Üniversitesi’ne gitmiyor mu?” der ve sesini çıkartmazdı.

Ama Sayın CEYLAN bunu yapmadı, Karabük o dönem üniversite olarak Karaelmas Üniversitesi’ne bağlıydı ve o verdiği bir önerge ile Zonguldak’taki bazı fakültelere ayrılan ödenekleri gece yarısı Karabük’teki inşaatlara aktardı.

Sonuçta ne mi oldu?

Zonguldak vekilleri iktidar - muhalefet birleştiler, o saatte komisyona geldiler ve Sayın CEYLAN’ın üzerine yürüdüler.

Peki, o dönemde Dereevler’in satışından elde edilen gelirler Zonguldak’a aktarılırken makam, mevki, koltuk uğruna bunlara ses çıkartmayan, bu gün ise “Karabük Sevdalısı” edalarıyla ortada gezenlere ne diyeceğiz?

Ya da güncel bir konu;

Bu gün Kalkınma Bakan Yardımcılığı koltuğunda bir başka memleketten bir isim otursa ve yatırım programları görüşülürken, Keltepe Kayak Merkezi önüne gelse ne der?

“Bana ne Karabük’ün kayak merkezinden”

Ve tabi ki Saygıdeğer Büyüğümüz;

Şimdiye kadar yaptıklarının tamamını şahsi gayretleri ve girişimleriyle yapmıştır.

Her zaman söyledik ve söyleyeceğiz; Karabük onun Karabük’ü, temsil ettiği dört yılı, onun itibarı, gücü ve etkisi dikkate alındığında bomboş geçirmiştir.

Neden diyoruz “Çamurdan olsun, Karabüklü olsun” diye?

Sayın Büyüğümüzün Karabük Milletvekili olmadan önce ki çalışmalarını da bildiğimiz için…

İstanbul Milletvekili ve Başbakan Yardımcısı idi, KARDEMİR’in kurtuluşu ile uğraşıyordu.

Ovacık Spor Komleksi’nin yapım kararını alıyor, ilçelere çim saha yaptırıyordu. Kastamonu İnebolu’daki yüzme havuzunun yatırım programını Karabük’e kaydırıyor, Karabük-İsmetpaşa Duble Yol çalışmalarına ekstra ödenek aktarıyordu.

Ve tabi kendisine bağlı bankanın yaptırdığı lise…

Türkiye’de bir çok ilin bir tane bile alamadığı, Tarım Bakanlığı Kırsal Kalkınma Projeleri’nden o Türkiye’nin en küçük ilçesine iki tane çıkartıyordu.

Aynı ilgisi gerek Adalet Bakanlığı, gerekse TBMM Başkanlığı döneminde de devam etti. Ama ne yaptıysa kendi gayretleriyle yaptı. Karabük vekilliği döneminde bir tek Sayın İZZETTİN KÜÇÜK Valimiz onu bir çilingir gibi kullandı, Karabük’e yapılacak yatırımlara onun adıyla en yüksek ödenekleri aldı, en acil kararları çıkarttı.

Ama bu gün devir yatırım değil OKUMA zamanı!

Sadece okuyoruz..!

Tabi bu arada yalnızca imamın bildiğini, ya da sevdiğini okumadığını, bazı mesleklerinde aynı yoldan gittiğini de öğrendik.

Ne de olsa öğrenmenin yaşı yok...

Oldum olası devlet eliyle yapılan yatırımların birilerine mal edilmesini, bu durum üzerinden kahraman yaratılmasını sevmem. Hele bu yapılan işlerde bir tuğla parası bağış yapan simitçi Ahmet Dayı’dan, fakülteler, yüksekokullar, enstitüler, kütüphaneler yaptıran Mutullah, Kamil ve Gökşen Amcalara kadar birçok insanın katkısı varsa, hiç ama hiç hoşlanmam.

Bel altı vurmalar ise bize ters işlerdir.

Mesela bir yatırım yapıldığı zaman, falanca başardı, yapılmadığı zaman ise KAHVECİ engelledi propagandaları bizde pek fazla karşılık bulmaz.

Biz bunları, muhtemel rakipleri yıpratma politikaları, cin olmadan şeytan çarpma teşebbüsleri olarak değerlendiririz.

Çinli ile Azeri sohbet ediyorlarmış;

Azeri diyor ki; “Ülkeni anlatsana, nedir durum, nüfus ne, ekonomi ne, halkın durumu ne?”

Çinli; “Nüfus 1.5 milyar, ekonomi dünyanın bir numarası” cevabını veriyor.

Çinli, Azeri’ye dönüyor ve “Sen anlat biraz ülkeni” diyor.

Azeri; “Geçim kaynağı petrol ve doğalgaz, nüfus 8 milyon” diyor.

Çinli bunun üzerine; “YAPMA YA, 8 MİLYON MU, O ZAMAN SİZ HEPİNİZ BİRBİRİNİZİ TANIRSINIZ” diyor.

Biz 223 bin Karabüklüyüz ve birbirimizi tanırız.

Ve biz bizi anlayacak birilerini, bizi temsilen TBMM’de görmek isteriz. Hele devlet imkanlarını, şahsi gelecekleri adına ulufe gibi dağıtanları hiç sevmeyiz.

Siyasette devleti tanıma, tecrübe, ikili ilişkiler çok önemlidir. Çünkü bu artıları olanlar bölgelerine çok daha iyi hizmet yapar.

Sayın MEHMET CEYLAN bu konuda Sayın Büyüğümüzden sonraki en değerli mamulümüzdür.

Devleti bilir, TBMM’yi bilir, devlet, siyaset ve bürokrasi deneyimi vardır. Ankara artık onun için avucunun içi kadardır ve en önemlisi Sayın CEYLAN, Sayın Başbakanımızın yakın çalışma arkadaşlarından biridir.

Sayın DAVUTOĞLU’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Dışişleri Komisyonu Başkanvekili olarak görev yapmış ve kendisiyle bir çok ortak çalışmaya imza atmıştır. Sayın Büyüğümüzden sonra böyle bir ismin Karabük’te olması bir şanstır.

Ayrıca tarihe mal olmuş büyük liderler kendileriyle pazarlık yapmak isteyen larvaları hiç sevmezler. Onları daha doğmadan ezerler.

Mesela böyle bir liderin; “Sen adayımızsın” talimatı üzerine, birleri; “2015 seçimlerinde milletvekilliği garantisi verirseniz kabul ediyorum” derse, o külliyen mevtadır.

Çünkü; vefa, davaya sadakat ve lidere bağlılık, böyle durumlarda ortaya çıkar. Belki de Sayın CEYLAN böyle bir gelişmenin ardından “EMREDERSİNİZ EFENDİM” demiş olabilir.

Bürokrasi, siyaset ve devlet adabı noktasında bir marka olma yolunda ilerleyen Sayın CEYLAN’a da zaten bu yakışır.

Kısacası; “Konyalıdan başkasına bastırmam” bir şarkıdır.

“SANDIKTA KARABÜKLÜDEN BAŞKASINA BASMAM” ise bizim için bir yaşam tarzıdır.